16 Nisan 2015 Perşembe

Parçalanmış romanlar ve yaşanmamışlık dolu cesetler



 Buradayım. Hala. Bir başıma gün batımını izliyorum Dikili'de. Ağladığım, büyüdüğüm ve her gecesinde öldüğüm sokaklardan, kumsalına kadar yalnızlık içinde. Anılarım geliyor aklıma her kum tanesinde. Yapışıyorlar avuç içlerime. Elleri hatırlıyorum. Tutuşan eller, öpüşen dudaklar ve ardından bakılan o uzun, anlamsız, peşini tebessümün takip ettiği bakışlar. 

 Bembeyaz eller buluşuyor göklerle. Gözlerimin önünde kara mı kara bir perde. 16:9 formatında izliyorum geçmişimi. Yüzler geçiyor, olaylar, olgular, gözyaşları, tebessümler. Daha çok gülüşler ve öpüşler. Tokuşturulan kadehler. Hepsine bir özür borçlusun diyor filmimin üçüncül kişisi. Bense sadece gülüyorum. Bazense sesli bir şekilde. ''İyi ki yaşamışım be hepsini'' diyorum. Aptallıklarım, kendimi düşürdüğüm gülünç durumlar, söylediğim kelimeler ve aldığım tepkiler. Eğlendiğim zamanlardan kalma sokakların gölgesi kadınlar. Ve mahçup bakışları. Kalbimden hiç silinmeyecek ruj izleri. Hepsini çok seviyorum. Tüm kadınlarımı. Onlarca, yüzlerce. Hepsini ayrı ayrı değil, bir bütün olarak. Harika zamanlar yaşadık. En çıkarcısı, en edepsizi, en tutucusu, en romatiği, en doğrusu ve en yanlışıyla.. Harikaydı. Sevdim. Söyledim. Yalanlar kadar, sevdiğimi de. Mutlu ettim. Sonu mutsuzluk olsa da. Ama biliyorum beni suçlamadıklarını. Hayatın sonu bile mutsuzlukken, on dört yaşında girdiği depresyonu hala atlatamamış bir adamdan sonsuzluk nasıl beklersiniz? Beklemezsiniz. Biliyorum da. Sadece benden nefret ettiğinizi düşünmek ikincil egomu besliyor. Belki üçüncül. Herneyse. 


''Koşsana''
''Yavaşlasana yetişemiyorum''. Kahkahaları nefes alış verişine engel oluyordu.
''Sen dememiş miydin? Geldik işte. Az kaldı!''
''Tolga delirdin mi dur biraz!'' Hala koşuyor ve gülüyordu. Nefesi daralmaya başlamış, topuklarındaki nasırlar patlıyor ve kanıyordu.
''Delirdim! Deliydim! Koş hadi. Yağmur başlayacak birazdan, görmen gerek. Evet! Bak göğe doğru yükselen bir yer gördüm, oradan izleyebiliriz!''
''Çok uzak ama orası! Bari yavaşla biraz salak şey!'' Yağmur çiselemeye başlamıştı. Kadın göreceği şeyin uğruna metrelerce koşmuş, sırf ayağındaki bir kaç yara ve dalağındaki ağrı yüzünden bırakmak istemiyordu. Aslında bir nedeni daha vardı. Daha önce adamı hiç bu kadar mutlu görmemişti. Merak ediyordu ne olacağını ve onu böyle mutlu görmek hoşuna gidiyordu.
''Elini uzat. Şimdi diğer ayağını oraya koy. Bak. Gördün mü demiştim sana. Çocukluğumdan beri yaparım bunu. Ne zaman hava böyle olsa. Huzur dolu değil mi sence de? Ne kadar da özlemişim. Köşelerinden tutup alıp götürsem bu manzarayı keşke evime.''
''Tolga'' Kadının mimikleri söndü. Ipıslak saçları yapışmıştı yüzüne. Gözleri yaşlıydı. Yağmur damlası gibi yağmaya başladı dudaklarından aşağı gözyaşları sonra. Ama belli etmeden. Kıpırdamadan. Dudaklarını bile büzmeden.
''Efendim?''
''Burası..'' Boğazındaki düğümden konuşmakta zorlanır.
''Evet, biliyorum.''
''Neden yapıyorsun bunu kendine?''Döner kadın adama doğru. Sesini yükseltir. Bağırır. Göğsüne yumruklar savurur yağmurlu tepenin doruğunda. Ağlar bağıra bağıra. ''Neden gerizekalı? Neden?'' Güçten düşer kadın. Dizleri üstüne çöker. Adamın bacaklarına koyar kafasını. Manzaraya bakar.
''Bilmiyorum. Sanırım böyle olduğum için. Yani.. Ben buyum. Bir nedeni yok. Özür dilerim, sadece paylaşmak istemiştim.''
''Aptal herif.. Aptal.''
''Biliyorum.''



Bazı hayaller çok geç kalıyor. Ben mi erken geldim acaba dedirtiyor adama. Ömürler bu kadar hızlı yitip giderken, zaman neden hiç geçmek bilmiyor? Zaman hiç geçmek bilmiyorsa, neden hep geç kalıyorlar? Çok soru sordum. Hepsini cevabını vereceğim. Ne zaman mı? Zamanı geldiğinde. Şimdilik susuyorum bende. Çünkü ne zaman ''Şu sıralar tam böyle bir şeyin olma sırası!'' desem, olmadı.
Hayır ben gecelerce uykusuz kalıp ağlamaya çalıştığım yastıklarda, yataklarda ve kadınlarla beraberken uyuyamam. Uyumam. Gözyaşları ve ruj izleri asla silinmez. İlk aşklar değil, son aşklar unutulmaz. Son zamanlarda eski sevgililerim pek bir vurdumduymaz. Neyse ne diyorduk. Evet uyku. Hayır. Duvarım bile hıçkırıklara boğulmuşken, hayır. Güneş gömüldüğü mezardan kalkana, tavanım galaksiye açılana, kalbimin kapısı tekrardan çalana dek. Uyuyamam. Uyumam. Kusura bakma, ama güneş benim evrenimde gökyüzünde değil, gözlerimde doğuyor. Gözlerinde doğuyor gözlerim dediğimin. Benim için gökyüzü duvar, deniz ise tablo. Hep lacivertten işler bunlar anlayacağın. Salgın gibidir dikkat et. Bulaşma siyahıma, lacivertime. Kapıverir yoksa seni de. Çeker içine. Çıkartır zirveye, çakar zemine. Sonra ağzında bir sigara, kafanda bin dert görürsün kendini. Yardım istersin. Yardım istemezsin. Neistediğinibilmez'lerden olursun sonra bak. Söylemesi benden. Yine de seneniyisinibilirsin.

Bu gece de güneşi bekliyor muyuz?
.
.
İyi geceler o zaman.