20 Ocak 2016 Çarşamba

İki ağrı kesici, bir şişe de şarap alabilir miyim? Hah, bir pakette Camel White.


Yürüyoruz. Upuzun ve karanlık bir yol. Nereye varacağı faili meçhul katillerin günlüklerinde yazılı. Hayır. Bir saniye. Yürümüyoruz. Motorun tepesindeyiz. Ben sürüyorum, belime.. hayır hayır belime sarılmıyor. Kollarını havaya kaldırmış çığlık çığlığa.

Sabaha karşı martıları gibiyiz. Günün ilk ışıklarından bile hızlıyız.
Bugüne kadar her ne halt yediysek, hepsinin sifonunu çoktan çekmiş gibiyiz. Elli iki yaşında bir babanın askerlik anılarından daha yalanız.
Benzinlikte sigarasını yakan rimeli akmış kadın gibiyiz. Mesajla gerçekleşmiş ayrılıklar kadar umursamazız.
Tanışmak için harcanan nefesleri, çığlık atmaya ayırmışız. Biz aynı şarkının nakaratına yanlış zamanda girmişiz ama hiç umursamadan söylemeye devam etmişiz anlayacağın.

Neyse kısa kesiyorum.
----------------------------------------------------------------------------

-Ülkenin en batısında bir kasaba var. O kasabada da bir mezarlık, şehir dışında. Koca mezarlıkta tek bir tane zeytin ağacı, ağacın altında üç mezar var. Üçünden biri beni mahveden kadının annesinin.

 Neden anlatıyorsun bunları bana dedi. Nereden geldik şimdi buraya. Gülümsüyordu. İçinde biraz heyecan vardı. Çünkü biraz önce belki de aynanın karşısında defalarca tekrar ettiği cümleyi söylemişti. Her cevaba hazırlamıştı kendini. Hayırlara, alaylara ve tabi olumlularına da.  Ama buna tatbikatını yapmamış ilkokul talebeleri kadar hazırlıksız yakalanmıştı. Sıranın altına saklanamadan kan revan içinde kalmıştı mavi önlüğü.

-Bayramlarda giderim oraya. Zeytin ağacını bulana kadar öyle taşları okurum, insanlara bakarım. Pek kalabalık olur. Ama ne kadar kalabalıksa o kadar da sessizdir. Hep huzurlu bulmuşumdur bu nedenle mezarlıkları bayram vakitleri. İş çıkışı şehir merkezi kadar kalabalık olsa da, kış vakti kumsalından bile sessizdir. Siyah gömleğimin kollarını sıvar bir testi ararım. Hayratların başında sıra beklerken herkesin gözü genelde üstümde olur. Ama hır gür çıkartamazlar. Çünkü kızlarıyla beraber yakalandığım babaları tutan ''Beyim yapma, mezarlıktayız'' diyen bir anneleri vardır. Bir mutluluk sarar bu nedenle içimi. İnsanlara bakıp, merhaba dedikten sonra bana saldırmadıkları nadir yerlerdendir çünkü. Testimi doldurur, bir zamanlar tümsek olan ama bakımsızlıktan çökmüş kum tepelerine basmadan ilerlerim. Gözlerim zeytin ağacını arar. Bulamazsam mezar bekçisi Rauf dayıya sorarım, o gösterir eğer ayıksa. Ki genelde bayram zamanı kumar oynamadığından parası olur, çok ayık olmaz..

 Dikkatle beni dinliyordu. Dişlerini sıkmış, bu hikayenin nereye varacağını bekliyordu. İç organları titriyordu sabırsızlıktan, yüzüne çiviyle çakılmış gülümsemesi o kadar sırıtıyordu ama yine de hislerinin karışıklığından onu oradan almayı unutmuştu. O da benim kadar vahşi görünüyordu. Bir ressam olsa, çırılçıplak bir adamın bayram günü mezarlık ziyaretlerini, çırılçıplak bir kadının vahşi bir gülümsemeyle dinlediğini nasıl çizerdi acaba?

-Mezarı bulduktan sonra başımla selamımı verir, otları yolmaya başlarım. Bulduğum bir taşla toprağı biraz karıştırır, havalandırırım. Önce kenar taşlarını yıkarım sonra da mezar taşındaki tülbenti temizler, tekrar bağlarım. Tüm işlemlerin bitmesi için iki üç testi su gerekir. Eğer yeteri kadar gücünüz varsa hepsini yüklenirsiniz ama mezarlıktakilerde testi aradıkları için pek hoşnut kalmazlar almanızdan. Sonra bu işlemleri yanındaki mezarlara da yaparım. Pek bakmazlar onlara, geleni gideni bir ben olurum bayramdan bayrama.

------------------------------------------------------------------------------
Balkonumdan bir sigaranın dumanı daha veda ediyor aylardır saklandığı sigaramın çarşafına. Birazı gözlerime kaçıyor, gözlerimden de biraz yaş. Parmaklarımı dayayıveriyorum hemen gözlerime telaşlı bir şekilde. Kaçırmak istemiyorum bu sefer evimin manzarasında yaşanan saniyeleri. Yarım saat önce sızdığım koltuklarda kulağıma müstehcen şeyler fısıldarken dokunan dudaklara sahip kadının, nasıl da hiçbir şey olmamış gibi yürüdüğünü izliyor apartmanım. Gülümsüyor etrafa. Biraz sonra aldatıldığını öğrenen kocasının sinir krizi tarafından öldürülse bile, onun adına tutulacak kayıtlarda geçecek olan evime giriş çıkış saatleri arasında ki tirede her şeyin sıkışıp kalacağını nasıl da güzel biliyor. Cinsel doyumsuzluğunu bastıran vücut, nasıl da güzel siliyor surattan, bakışlardan suç izlerini.
Sokaktan geçerken onunla bakışmaya çalışan erkekler, kocası, oğlu. Asla bilmeyecek. Kimse. Yaptığı iyiliği yedi düvele duyurmaya çalışırdı insanoğlu. Karşılık beklerdi. Karşılık alamazsa, bir boşluğa düşer, kimse duymayacaksa iyilik yapmanın ne anlamı var derdi. İşlediği suçu kimsenin duymadığını, duymayacağını bilmekse ayrı bir keyif katardı bu yedi düvelin insanlarına. Fakat biz o insanlardan değildik. Bizim en büyük keyfimiz, işlediğimiz suçları itiraf ederken karşımızdakilerin bize attığı bakışlarıydı. Suç ne kadar büyükse, mimikler o kadar sertleşir, anlaşılması kolay olurdu. Şaşkınlıkları, iğrenen bakışları, dudak hareketleri, yüksek frekanslı bağırışlarının ardından gelen çığlık dolu göz yaşları. Ve nefretleri. Çünkü biz bununla besleniyorduk. Ve en büyük korkumuz bizi işlediğimiz suçlara rağmen kabul edecek olanlardı. En büyük korkumuz bizdik. Aynalarda dahi bazen, kabullenemiyor, kendi yansımamızı kırıyorduk. İlk ayna kırışımdı. O kadar korkmuştum ki; biri bana yumruk atarsa paramparça olup yerlere döküleceğim sanıyordum.Yıllar sonra fark ettim ki kırılmak yerine daha dayanıklı oldum. Kırıldı elbet. Burnum, elmacık kemiğim ve de bira şişelerim.. Aynı zamanda patladı da. Dudaklarım, kaşlarım ve de arjantin bardaklarım. Bir de… bir de özledi. Evet! Özledi, özlüyor aslında hala parmaklarım, tenim ve de sigara külüm. Daha tanımadığım birini, sokak köpeklerinin üstüne asfalt dökülmüş gömülü kemiklerini özledikleri kadar özlüyorlar. O kadar ağır ki, hiçbir kadının aşkı, hiçbir dostun sevgisi dengeleyemedi bu alçantrak teraziyi. Bir tek işte alkol var. Hafifletiyor bir geceliğine. Ya da öyle bir sarhoş(!) ediyor ki izin veriyorum bu ağırlığın beni ezmesine. Bir keresinde canımı bile almasına izin vermiştim. Ama hiç öldürmüyor. Çok kısık bile olsa, nefes alabiliyorsunuz altındayken. Yaşamanıza, işe, okula gidip, zaruri konuşmalara bile yetecek kadar.
Zaten öldürse adı aşk yerine, intihar olurdu.

-----------------------------------------------------------------------------

Bu saatte neyin uçağı bu?
Neyin kafası?
Şarap aldım son paramla.
Sorumluluklarım var elbet.
Ama Zibidiler çalıyordu. Sinirlendim. Çok sinirlendim. Alıp boğazımdan bir şişe bocalamak istedim. Baş ağrımı dindirmek içindi elbet.
Aldım da, bocalayamıyorum. Uzun zamandır alkol almamıştım, tadını unutmuşum.
Şimdi ağrı kesicileri vurucam.
Üstüne de bir sigara.
Tamam ben iptal beyler.
                                    

12 Ocak 2016 Salı

Cansaço



                                         
I chose to go down a destructive route because that is all I knew, that was my environment and what I grew up seeing. Getting high was my way of coping, being reckless was my way of feeling alive and not dead inside, and pushing people away was my way of putting up a shield to protect myself from any other mental pain. Reading books, listening music and get to know happier people didnt throw that feeling away. It wasnt about a woman. It wasnt about my parents or etc. It was about me and my self-destruction. So, i destroyed myself with writing. My inner misery grew weaker and weaker while every god damn word that i wrote got even more powerfull and deep. My characters became me in other universes. I tried to act like what im wroting to get rid of my life. Using the words and feelings that i fictioned in my head, started to be my own life. While time recovered all of my wounds, i forgot myself. Time took me from myself for its cost. One day, i woke up at a house i didnt recognize. Searched for a bathroom for a hour. When i found it, i looked into the mirror. I was nothing but a leftover of the past times. Past times that i barely remember. Names, words, colors, drinks. I held my head with my hands, and asked; Who the fuck are you? I found myself with a girl i barely know, with a family had been destroyed and separated and a city that i didnt even know its streets.I realized how much stranger i've got around that wants me happy. I call them stranger 'cause, i've never listened their words. Some of them helped me, but after a while they didnt want to waste their time. Some of them told me that i live and gather my strength from their pains and miseries, then left me. But some of them didnt want to leave while i slowly destroy their lives. They wanted keep me around, maybe not close, but around... Those sudden realizes and loses that came over and over, shocked me pretty good. I am saying good because, it pushed me on the rails of none feels train. I may couldnt be happy at that time, but nor depressed. I've tried and still trying to focus my real life, friends, women that actually loves me and tries to make me happy. Sharing my pain into words with my fingers and my lips. I no longer smoke cannabis, or use hallucinogenic drugs but i do still suffer from insomnia, depression and anxiety and it is more crippling to me than any physical pain i have ever been through. (broken ribs, ankles, wrist, arm, being run over) At the end; not many stories ends with beautiful words like; ''..and today, im feeling very, very powerfull and recovered. Happy with people around me, my family got together and stronger and im so close to find my soulmate. Time is the best cure. Just be patient, it will all go away.'' Unfortunately mine is not one of them. Because life never lets you open a new sheet. I would rather go through all that again, then this.