''Nasıl olacak?''
Oldukça lüks bir ev. Aile tatilde. Beş altı genç. Ve ben. ''Yapıştırıyorsun.. Evet oldu.'' Ne zaman etkisini gösterir diyorum, hafif bir gülümsemeyle ''Belli olmaz o, ama seni uçuracağına eminim!'' Kahkahaya bırakıyor yerini gülümseme. ''Hadi bakalım.'' diyorum. Hadi bakalım. Yemediğimiz tek bok bu kalmıştı. Bunu da yiyelim. Bu renginde tadına bakalım. Kaybedecek neyim var sanki?
Baş dönmesi başlıyor önce. Alışkınım. Birden bir bağırış. Solumda oturan sarışın, iri yapılı ve suratı ter içinde kalmış gençten geliyor. ''Kedimin üstüne basma lan! Basmayın lan! LAN!''. Herkes kaldırıyor ayaklarını. ''Gel valencia, gel kızım.'' Ellerini uzatıyor boşluğa, kucağına alıyor valencia'yı. Seviyor. Sert görünümü bir anda kayboluyor. Anne şefkatiyle okşuyor sol kolunu. Terler damlıyor valencia'nın üstüne. Bakakalıyorum. Damlalara. Düşerken.. Yavaşlıyor.. Yavaşlıyor. Islanıyor suratım. Bir anda yağmur başlıyor üstümde. Ayağa kalkıyorum, kapşonumu çekiyorum. Saniyeler içinde sırılsıklam kaldığımı hissediyorum. Ceketime bakıyorum. Oldukça kuru. Kafamı tavana kaldırırken bir kadın beliriyor karşımda. Önce gökyüzüne, sonra kadına bakıyorum. Ellerimi tutuyor. ''Son bir defa daha sarılalım.'' diyor. Etrafa bakıyorum. Gece. Parktayız. Kadını tanıyorum. Çok iyi tanıyorum. Kalbimin sızısı sarıyor bedenimi. Bende kadını. Sonra bir fısıltı kopuyor dudaklarımdan. ''Hayır.. Hayır!'' Git gide şiddeti artıyor sesimin. ''Gerçek olamazsın. Gerçek olamaz.'' Zihnim hayalini görmeyi bile kabullenemiyor bu anın. İtiyorum kadını. Kadın düşüyor. Paramparça oluyor. Bakıyorum. Vazoya. Pahalı görünen parçalanmış vazoya. İnce bir ses bağırıyor, ne ara çıktığımı hatırlamadığım odadan. ''Annemi sikerken iyiydi değil mi yavşak? Şimdi bende sıra! Becer beni de!''
Başım dönüyor. Oturuyorum ilk gördüğüm sandalyeye. Terliyorum. Terliyorum. Kapatıyorum gözlerimi. Ellerim buz kesmeye başlıyor. Yumruk yapıyorum. Bir anda üşüme hissine kaptırıyorum kendimi. Üşüyorum şimdi de. Çok üşüyorum. Açıyorum gözlerimi. Bir banktayım. Karşımda siyah saçlarında, sarı birkaç tel olan bir kadın bu sefer. Onu da tanıyorum. Ruhum sızlıyor bu sefer. ''Olmamalı böyle.'' Ekliyor ardından aynı nefeste. ''Belki de böyle kalmalıyız. Ayrı.. Yalnız.. Ne bileyim.. Konuşamıyorum doğru düzgün.'' diyor ve gülümsüyor. Heyecanını takip ediyorum göğüs kafesinden. Kar taneleri vuruyor suratıma. ''Senelerdir böyle olmadı mı? Senelerdir ayrı ve başka bedenlerde yalnız! Şimdi böyle bir fırsat varken, neden? Neden devam edelim aynı hüzün ve acıyla!'' diyemiyorum. Onun yerine gülümsüyorum. Zorluyorum kendimi fakat tek bir kelime dahi çıkmıyor ağzımdan. Zorluyorum. Zorluyorum. Çığlık atıyorum avazım çıktığı kadar. Geriye doğru düşmeye başlıyorum bir anda. Karanlığın içinden izliyorum düşerken hala gülümseyen kadını. Tutunmaya çalışıyorum. Herhangi bir şeye. Bacaklarım kesiliyor sanki. Ayaklarım buz gibi. Bıyıklarım terliyor. Parmaklarım titriyor. Derken tutunuyorum bir yere. Bir uçurumdayım. Tek elle tutunmuş yardım bekliyorum. Suratını göremediğim biri geliyor. Önce işaret parmağımı tutuyor. Kaldırıyor tutunduğum yerden. Öpüyor. Kırıyor. Sonra orta parmağım. Dudaklarının arasına alıyor, diliyle üstünden geçiyor. Kırıyor. Ardından tüm parmaklarımı kırıyor. Gülümseyerek.'' Yapma!'' diyorum. ''Ne olur yapma!''. Yükseklik korkum var benim. ''Yapma, düşmek istemiyorum tekrardan boşluğa''. Yalvarıyorum. Ama dinlemiyor. ''Kendi ayakların üstünde durmayı öğrenmelisin'' diyor. ''Zemin bile yok aşağıda!'' bağırıyorum düşerken. Birkaç dakika düşme hissi. Daha sonra duruyorum. Tüylü bir halının üstünde yüzükoyun yatmış bir şekilde kendimi buluyorum. Gözlerimi açtığımda Alta'ir Ibn La'ahad'ı görüyorum tepemde. ''En büyük yenilgimiz düşmemiz değil, en büyük zaferimiz düştükten sonra kalkmaktır'' diyor gözlerimin içine bakarak. Kapatıyorum sımsıkı, baktığı gözleri. ''Siktir git. Siktir git. Gerçek değilsin. Hiçbiriniz.'' Nefes alamıyorum. Dört yanıma bir basınç biniyor. Kollarımı oynatamıyorum neredeyse. Gözlerimi açıyorum. Havuzun içindeyim. Bir hışımla kendimi yüzeye doğru ittiriyorum. Derin bir nefes çekiyorum. Bir anda kelebekler doluyor ağzımdan içeri. Öksürüyorum. Aksırıyorum. Kalbimi parçalıyorlar sanki. Midemi yarıp çıkmaya çalışıyorlar içerdekilerse. Yüzüyorum kenara doğru. Çıkıyorum havuzdan. Yatıyorum mermere. Son gücümle bağırıyorum tekrardan. Boğazım acıyor. Ruhum dudaklarımın arasından çıkıyor. Göğe doğru ilerliyor hızla. Kırmızıya ve laciverte çalınmış göğe doğru.
Çığlığım bittiğinde duruluyorum. Arkamda ki evden sesler geliyor hala. Zevk naraları, küfürler. Yarım saat sonra kalkabiliyorum. Yürüyorum sendeleyerek eve doğru. Kapıyı açıyorum. Koridorda sarışın, iri yapılı genç yerde duran kedi mamasını yiyor. Üstünden büyük bir adım atarak salona geçiyorum. Kızıl saçlarının arasında mavi boya lekeleri olan kız koltukta zıplıyor. Arada ''Daha sert'' diye bağırıyor. Ve diğerleri. Kasları çoktan yorgunluktan ve su kaybından iflas etmiş olanlar. Çöküyorum kızın yanına. ''Hoşgeldin enişte'' diyor bana dönüp omzundan. ''Katılmak ister misin?''.
Bu denli bir uyuşturucunun etkilerini görüyorum. Neler yaşadığımı hatırlıyorum. Mahvolmuş gençleri. Kedi maması yiyen ve ağlayan genci, babasıyla sevişen kızı. ''Naptım ben?''. Boynum başımı taşıyamıyor. Bacağımda bir titreşme hissediyorum. Telefonum. Alıyorum elime. Ekranı tamamen su dolmuş. Son dakikalarını yaşıyor. ''Ananı sikiyim!'' diye bağırıyorum. İlk cevap veren yanımdaki kız oluyor. ''Annem mutfakta, biraz zayıfladı ama ölüsü bile iş yapar!'' diyip kahkaha atıyor. Bakmıyorum sesin geldiği yöne. Gözlerim telefonda. ''Siktirin gidin'' diyorum sessizce. Kalkıyorum ayağa. Birkaç adım atıyorum. Dizlerimin üstüne çöküyorum. Bacaklarım gitmiyor. Gözlerim kapanıyor yavaşça.
''Hadi baba, eniştemi annemin yanına götürelim, mutfakta yapalım birazda. Sıkılmıştır o orospu da.'' Kızın bacaklarımdan tuttuğunu hissediyorum. Sürüklüyor beni. Yavaşça. Kahkaha atıyor. Hareket edemiyorum. Üşüyorum. Kafam antrenin girişinde duran ayakkabı dolabına çarpıyor. Mutfağa giriyorum. Kedi maması yiyen gençle gözgöze geliyorum. Biraz daha devam ediyor kız sürüklemeye. Bırakıyor. Musluğun altındaki dolabı açıyor. ''Uyan orospu! Sana arkadaş getirdim!'' diye bağırıyor dolaba doğru. Son duyduğum o buruk, titreyen ve yaşlı sesle birlikte bayılıyorum.
''Lütfen.. Yardım edin..''