11 Şubat 2015 Çarşamba

Adflicto Affligo

 
 Bir paket sigara, votka ve bir kaltak.. Pardon! Kumsal yazacaktım. Evet kumsal. Sevgililer günü planım. Yarın içinde geçerli bu plan. Ondan sonraki gün de. Belki votka değişir. Emin değilim. Şu mavi haplar var ya. Onlarda güzel.

 Şimdi bir yerlerden fırlasan, ''Ne yaptın ben yokken onca zaman?'' desen. ''Seni bekledim.'' derdim. İnanmazdın. Herhangi biri için bu kadar beklenir mi derdin kendince. Hala herhangi biri görürdün kendini. Belki biraz konuşur, bir defa daha buluşur, ardından geri giderdin. Aniden. Uzunca bir mesajla. Defalarca okuyup, bir daha okumamak için sileceğim o uzun mesajla. Ardından tekrar okumak için hayatımı feda edeceğim o uzun mesajla.

 Bir çingeneye fal baktırdım. ''Sana çok elmas vermişler güzel oğlum, hepsini kömüre çevirmişsin. Şimdi o kömürler birikmiş içinde. Yanıyor cayır cayır. Cigaranın ucundaki kül misali kalbin. Gökkuşağı görmez kalmışsın. Bir dirilir, bin ölür olmuşsun. Sen kendini çok feci kaptırmışsın orospu ruhunu.'' dedi. Şaşırdım tabi. ''Baksana biraz daha, var mı? Orospu ruhumu kaptırdığımda o falda''.
 ''Kırk yıllık, kulpu kırık hatrı var bir tek. Torunum var, onunda böyleydi.''
 ''Ne oldu sonra?''
 ''Olmadı. Hiçbir şey olmadı. Hayat devam etti, O yandı. Ne zaman baksam gülerdi yüzü. Ama ağlardı içi.''

 Arada bir dikkatimi çekiyor. Kadınlar. Yalnızlıktan üşüyen kalbime sıcak geliyor gülümsemeleri, saçları, elleri. Zihnimeyse bir o kadar soğuk. Benliğimle sürtüşen sen düşüncesinden yanıyor devrelerim. Kopuyor kayışlarım. İlgisizleşiveriyor, bir sigara daha yakıyorum ardından. Neyin ardından, kimin ardından? Girmeyelim o konulara şimdi.

--------------------------

''Kaldır lanet ellerini!''

 Berbat bir gecenin sabahında, kırmızı beyaz puantiyesinin üstüne deri ceket giymiş 20'li yaşların ortalarında bir kadın yarı otomatik tüfeğini bana doğrultmuş bağırıyordu. Geceden kalmaydım. Kollarımı kaldıracak gücüm yoktu. Gözlerine baktım. Önünden geçtiğim binanın köşesinden tüfeğinin ucu ve gözleri görünüyordu. Birbirine karışmış siyah saçları. Kırılmış tırnakları, sararmış dişleri.
 Durdum olduğum yerde. Şapkam vardı. Giydiğim terzi dikimi kahverengi paltoya uygun bir şapka. Altı delik, fakat boyalı ayakkabılarım. Zor zamanlardan geçiyorduk. Toplumca. korku gerçekliğini yitirmiş bir sahtelikti artık bizim için. Bir tebessümdü karşılaşıldığında. En azından benim için. İntihar etmek için yüzlerce plan yapıp, korkak olduğu için uygulayamayan bir adamdım.
 Evet, biraz o tip erkeklerdenim. Her şeyi bir kadına adıyan ve o kadını bulunca tüm dertlerinden kurtulacağını düşünen. Arayan, arayan, arayan.. Her çiçeği dalından kopararak arayan velhasıl. Hava biraz kapalıydı o gün. Kötü kokuyordu sokaklar. Ter, barut, kan ve leş. Hiç böyle düşünmemiştim. Aklımda hep bir kütüphane yahut bir park vardı tanışmak için hayatımın kadınıyla. Şimdi, büyük ihtimalle kaşlarımın arasına doğrulttuğu yarı otomatik tüfeğiyle, hayatımın son küfrünü hoş sesiyle etmiş oldu.

''Diz çök! Diz çök pis domuz!
''Lütfen..'' dedim. Boynum eğikti. Gözlerine şapkamın altından bakıyordum. Gözlerimi görmesini istedim. Çıkardım şapkamı. Elimin tersiyle alnımı sildim. ''Pis olup olmadığıma bir şey diyemem, ama domuz olmadığımı biliyorum''. Gülümsedim. Buruk bir gülümse değildi. Neşeliydim. Biraz korkuyordum o kadar. ''Seninle böyle bir günde tanışmamız ne kadar da..''

''You'r grin like a dead hare!'

 Ağır bir hakaretti. En azından benim gibi yüksek egolu biri için. Çevirmeme gerek yok. Hala kendimi kötü hissediyorum hayatımın aşkından bunu duyduğum için. Pek aldırış etmemiş olsamda, yüzümde ki gülümseme silindi. Paltomu çıkardım. Yere attım. Saramış gömleğimin düğmelerini açtım. Hayallerin, gerçeklerden daha güzel olduğunu tekrardan görmemek için kısa kesmek zorunda hissettim kendimi. Sımsıkı kapadım gözlerimi. Sıska bedenim çıplaktı. Kemiklerim oldukça çıkıntılıydı. Bağırdım. Korkudan titrerken tüm zihnim, cesurca bağırdım. Aşıklar gibi. Ölümü göze almış aşıklar gibi.

 ''CROI!''

Gözlerimi açtığımda öğlen güneşi penceremi aşmış gözlerime vuruyordu. Birkaç saniye etrafıma baktım. Gözlerimi açamıyordum. Göz kapaklarımı izledim bir müddet. Elimi bilinçsizce kafama götürdüm. Bir korku sardı emsalsizce içimi. Gözkapaklarıma kazınmış bir namlu ve iki göz. Şapkamı arayan elim, zihnimin çok derinlerden gelen üzücü komutuyla geri düştü. Terden ıslanmış yastığımı tersine çevirdim. Yavaşça araladım gözlerimi. Kalbimde bir kurşun vardı. Acıyordu. Sızlıyordu. Boğazımda birikmiş mermileri yutmaya çalıştım. ''Croi!'' dedim sessizce. Rüyada gördüğüm kadın IRA askeri değildi. Belki uyduğu tema oydu. Fakat o kadın, geçtiğimiz bu ay içinde her saniye düşündüğüm tek kadındı. Her gece düşünüp gülümsediğim, zarar görmemesi ve mutlu olması için evrene yalvardığım tek kadındı. Bana en uzak olan kadındı belki de. Olmasına rağmen birkaç adım ötemde. Bir sigara yaktım. Hafif doğruldum. Güldüm yine. Kalkıp ayna da suratıma baktım. ''O kadar da değilim be!'' dedim kendime. ''Yani, çirkin olduğum için gitmiş olamaz değil mi?''

--------------------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder