15 Mart 2015 Pazar

Kafa dağıtmaca falan filanı


Son birkaç gündür ne yaptığımı bilmiyorum. Hayır, paylaşmayacağım bu yazıyı. Dolapta bira var. Kalk. Al. Aç. İç. Zor geliyor. Dudaklarım kurudu. Kalbim atıyor mu? Uzaktayım. Evden, bildiğim sokaklardan uzakta. Kaybolabileceğim sokakların ortasında bir evde, buzdolabının yerini bile bilmiyorum. Ama bir bira var orada. Tadını bildiğim. Kumsalda içtiğim. Parmaklarının koktuğu. Şarapta var. Az ama. Doluca. Seversin sen. Rakı bile var. Yüzlük. Benim sevdiğim. Seni anarken. Sensizliği. Bol bol anarken. Anıra anıra Ahmet Kaya söylediğimiz zamanlarda sever.

Sigara var masanın üstünde. Seni unutmak için siktiğim kadınların aşk dolu cümlelerini dinlerken yaktığım.

 Gözlerimi kapatıyorum. Kafam. İçinde kaplumbağa terbiyecisinin tablosu var. Ojelerinin kokusunu alıyorum. Bordo. Aranıyorsun. Telefonun çalıyor. Birkaç saniyelik bekleyişten sonra elin gidiyor. Bakıyorsun. Sessize alıp atıyorsun bir köşeye. Ne oldu? İstediğin kişi değil mi? Yoksa zamanında istediğini sanıp yine yanıldığın kişi mi? Gizli pişmanlık, kararsızlık getirir. Utanç getirir. En kötüsü ne biliyor musun? Suçluluk duygusu getirir.

 Sessizce açıyorum pencereyi. Kaçacakmış, atlayacakmış, uçup gidecekmiş gibi bir anda. Tıpkı onun gibi. Ama usulca bir sigara yakıp gökyüzünü izliyorum. Biraz gri, biraz soğuk, biraz kuşkucu Ankara bu gece. Şüphelerine, pişmanlıklarına ve kararsızlığına rağmen sokuluyor gündüzün koynuna usulca. Tıpkı senin gibi.

---------------------------------------------------

 Dönmüyor. Uyuyamıyorum. İki gündür. Önce dönmesi lazım. Uyuyabilmem için. Başımın. Başka bir şeyin değil. Rakı da bitti. Sabah tekeller açılır. Dört lira, yirmi dinar, on iki dolar ve altı eurom var. Ve bir de ne olduğunu bilmediğim bir para birimi. Üstünde senin resmin var. Tekila verirler mi? Votka da olur. Kolonya kalmamış evde. Dönmesi lazım. Bir şeylerin. Onun, senin, başımın. En kolayı başım. Dı. Artık o bile dönmüyor.

--------------------------------------------------

''Oğlum bak yalnız bir şey diyicem''. Gülmeye başlar, parmağı hava da. Bir an dalar gider. Geceleri tavanda gördüğü gözlere. Hafızasında kalan ses dalgalarıyla savaşır, boğulmaktan kurtulur. Bağırsaklarından kelebekler fışkırır. Kalbi zifir pompalar damarlarına. Bir jilet gibi keser, adı ''Alışmak'' olan o lanet. Kalbi zifirden B rh+ dolandırmaya başlar. Kelebekler dudaklarından geri kaçar içerilere doğru. Ses dalgaları diner. Yavaşça gözlerini kapatır, tavandan kalma ikinci el gözlere. Unutulmuş hissedenler havuzunun dibinden bir anda fırlar mermi gibi yukarı. Parmağını indirir. Son kelebek kaçar içeri.

'' Ben çok sarhoşum mınakoyım ya! '' Gülmeye başlar. Bağıra bağıra. Gözlerinden yaş gelene kadar. Ondan başkası bilmez. Midesinde ki kelebeklerin ağladığını. Ses dalgalarının kumsal çizgisini aşıp, Dayanamıyorum Artık şehrini sular altında bıraktığını.

-----------------------------------------------------

Teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder