İnsanlık. Adı buydu aradığımız kıyametin. Kitaplarda, tanrılarda, göğün derinliğinde.. En büyük kıyamet bizdik. Sadece sessizce kopuyordu fırtınalarımız. Yıkmak yerine, inşa ediyordu. Yakmak yerine, tüketiyordu. Yavaş yavaş kopuyordu kıyametimiz. Virüstük biz. Alkol, uyuşturucu ve müzik birer antibiyotikti. Hem dünyaya, hemde birbirlerinin hayatlarına kıyameti getiren insanlık. Kendinden başka düşmanı olmayan, yalnız, asabi ve yeterince sevişmemiş insanlık. Kötü bir ayrılıktan sonra gittiği kuaförde istediği saça sahip olamayan bir kadın gibi, neye üzüleceğini, neye saldıracağını, ne yapacağını bilmeden etrafa bağırıp çağıran ve geceleri ağlayan insanlık. Balkonumun altındaki yoldan geçen travestiden, uzaklarda bir yerlerde bulmayı umut ettiğim hayatımın kadınına. Çok uzaklarda. Benim gördüklerimden farklı. Buralara yakışmayan. Belki de bana.
--------------------------------------------------
-Bir de kim var biliyor musun? Varamadıklarımız. Bizim için derman olacakların elimizden kayıp gitmesinden bahsetmiyorum ben. Bir türlü varamadıklarımız. Gecenin sonu diyor Celine, haklı da. O kadar inandım ki bir hikayenin seyahatsiz yaşayamayacağına. Dolandı kalbim hep, ruhumda öyle. Dudaklar, tenler, ölümler, kalımlar, bölümler, dönümler. Ve hep gittiğim ama asla varamadığım gecenin sonu. Öldüm, çok öldüm. Doğamıyorum.
---------------------------------------------------
Onlardan değilsen sana, zalim derler.
----------------------------------------------------
Cemal Süreya kitabı görüyorum. Etraf böyle flu. Önceden böyle druglar yoktu moruk. Bu boklar yeni geldi.
Kanatlarım var lan! Görebiliyor musun? Çırpabiliyorum! Uça.. Uçamıyorum ama.. niye?
Taşın belleği anlatılamaz. Taş, taştır. Koyduğun zaman başını, anlarsın taşlığını.
Ben sana yaşama demiyorum ki. Yaşa. Her şeyi. Yap. Tüm hataları. Kendini kaybet. Kaybettikçe bulursun zaten.
Senin belanı sikerim, ne boklar yiyon lan böyle? Bu ne hal? Siktirtme tribini, topla artık kendini Tolga!
-Bende bir delilik mi görüyorsun?
-Sen kendini öldürmekten zevk alıyorsun Tolga, bende buna dayanamıyorum.
-Bırak lan o zaman beni.
-Nereye bırakıcam gerizekalı?
-İlla çıldırmam mı lazım, bunu mu bekliyorsun?
-Çıldırsan ne yapacaksın? Bizi mi öldürmeye başlayacaksın? Gördüğün her insana bir bıçak mı saplayacaksın? Ha söyle bana? Ne olacak çıldırınca?
Varoluşsal bir karakterim ben.
Ben ölüyorum burada. Sen git başka bir yiğit bul Xece. Atma kendini dağdan aşağı.
-------------------------------------------------
Söyliyim mi? Bak.. Ben geldim işte buraya. Tiner içtim, sokakta yattım, para istedim, dilencilik yaptım. İşte böyle.. Böyle olmasını istemezdim. (Gülümser)
Ne olmasını isterdin?
Böyle evimde yatıp, sütümü içip, televizyonumu seyredip okuluma gitmek, büyüyünce çalışmak.. Bu kadar. İyi mi? (Güler yeniden, masumdur..)
iyi... (röportajı yapan kadının hüzünlü sesi neredeyse duyulmaz.)
okey! tamam (Güler.. Yeniden ve yeniden.)
Bu ne biliyor musun lan? Bu yaşama olan sevgi işte göt! Mermer bu. Çiçek bu da! Bak ulan it! Bak!
---------------------------------------------------
Ne karmakarışık bir sene oldu benim için. Dur bir saniye. Yeni yıl daha gelmedi. Bir şeyler bitmiş gibi hissediyorum ama. Limanlarım boşalmış sanki. Dalgalar daha bir sert vuruyor yüreğime. Gündüz birası içemiyorum artık. İnsanların gündelik akışını kaçırıyorum. Tek dostum apartman boşluğunda uçuşan yarasalar ve de. Bir kapak çekmek için nasılda uçuyorlar kafamın üstünde. Çığlıkları yankılanıyor. Küfrediyor onlarda. Neyse ya. Artık yazmak istemiyorum. Çok yoruldum. Kaburgaların var ya? Oralarım acıyor işte. Kim bilir yine ne haltlar yedim. Yarın sabah kendime hesap vermek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder