''Ben -en azından- yüz yüze bir elvedayı hak etmeyecek kadar ne yaptım sana?''
Çok şey. Gidiyorsun şimdi, bakıyorum bende. Ardından ama sana değil. Geçmişe. Sırtında bir aynayla, uzaklaşıyorsun kurak topraklarımdan. Barınacak yer olmayan, soğuk rüzgarların estiği bir akşamüstümden uzaklaşıyorsun. Kaç sene oldu? Çok sene. Her kelimenin ya çok, ya da hiç'le başladığı bir gemiydi. Biz az'ları almadık gemimize. Geleceğe taşımadık pişmanlıkları seninle. Güldük. Çok güldük. Ağladık. Çok ayrı, çok uzak yaşadık çoğu şeyi birbirimizden, ama hiç yakınlığımızı kaybetmedik. Hatırlarsın. En son ben ölüyordum, koşuyordum sona doğru. Sonra yoruldum, dinlenmek istedim. Sonra tekrar koşmak için. Hayat dedikleri yol çok uzun. Ve bizler, şarkılara atlayıp, torpido gözündeki üç fişek, bagajında dört şişeyle basıyorduk gaza. Bakıyorum şimdi, şarkılarımın dikiz aynasına. Ve seni görüyorum. Eski birkaç sevgilim hep derdi ki ;
''Düşünme hak edip, hak etmediğini. İlişki bu. Adaletli olmak zorunda değil.''
Ben en azından yüz yüze bir elvedayı hak ediyordum sanki. Belki ben etmesem de, sabahladığımız geceler, içilen onca alkol, atılan kahkahalar ve düşen gözyaşları. Onlar ediyordu. Yalınayak gezdiğimiz kumsal, dostlarla konuşulan anılar. Ulan hiçbiri değilse de, annem bir vedayı hak ediyordu. Belki de haklı eski sevgililerimin anısı.
''Sen hiçbir şeyi hak etmiyorsun artık, Tolga!''
Dört duvarım var benim. Biri hafifçe yeşillenmiş, birinin sıvası dökülmüş. Diğer ikisi senin anın dolu. Geceleri gördüğüm yüzün, sana söyleyemediğim kelimeler, canını yaktığım günler, arsız sevişmelerimiz, tutkulu dokunuşlarımız. Bil ki gidişin değil canımı yakan. Kendini suçlama. Birimizin artık gitmesi, diğerini yeni bir hayata itmesi gerekiyordu. Yaşadık. Son kullanılma tarihimiz vardı. Geldik, geçiyorduk. Geçtik. Bayatladık biraz, kelimelerimiz iyice küflendi. Tutkularımız pas tuttu. İşlemeye çalıştık, yorulduk. Başaramadık eski günleri yakalamayı.
''Hep şu telefonda söyleyemediğimiz akşamüstü mesajları yüzünden hayat böyle.''
Dalgalar yükseliyor boğazımda, sevgili. Sonlar değil, o sonun nasıl gerçekleştiğidir can yakan. Unutacağım ben bunu, sırf zedelenmesin diye. Sarhoş gecelerimde, hatırlamamak için böyle bittiğini. Onca tebessüme bir duvar çekmemek için. Akşamüstü çekilen kısa bir mesajla kaçtığını, anlatmamak için kumsala. Annem bile bir mektup yazmıştı.
''Now that I've lost everything to you
You say you wanna start something new
And it's breakin' my heart you're leavin'
Baby, I'm grievin'
But if you wanna leave, take good care
I hope you have a lot of nice things to wear
But then a lot of nice things turn bad out there''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder