31 Ağustos 2015 Pazartesi

Bekle beş dakika



 ''Neden peki bu yok olmalar evlat? Sevdiğinle konuşuyor, sabahları kahvaltını yapıyorsun. Gecelerin uyuyarak, gündüzlerin salınarak geçiyor. Neden bu mutsuzluk evlat?''

---------------------------------------------------------------

Polly uyandı. Gördüğü rüyanın hala etkisinde, elini yatağına koyup, doğruldu. İki büklüm bir şekilde halıyı izledi önce uzun uzun. Kendini bekledi biraz. Gelince, polly kalktı. Banyoya ilerledi yalpalayarak. Kapıyı açtı. Kapıyı kapadı. Küvetin tıpasını kapadı, musluğu açtı. Sakince pijamalarını çıkarmaya başladı. Gözleri sızlıyor, çenesi kenetlenmişti. Dudaklarındaki çatlaklar canını yakıyordu. Soyunduktan sonra aynaya baktı. Güzel gözlerine. Şehrindeki bir çok erkeğin arzuladığı bedenine. Bir çocuk bir keresinde suratındaki çillere şiir yazmıştı. Polly hatırladı. Gülümsedi. Suyun mermere çarpma sesi devam ediyordu. Biraz daha vakit geçirdi aynanın karşısında. İnceledi kendini. Ne kadar da gerçekti her şey. Tüm makyajların, kelimelerin ardında. Annesinden bu yaşta doğmuş gibiydi. Dayanamadı. Bir daha gülümsedi. Utandı bir anda, kendini çıplak görmekten. İnsan kemiğinin tahtaya vurma sesi duyuldu kapıdan. Tok ve sinirli bir ses.

''Dolu''

''Hadi Polly, çok oyalanma. Benimde acelem var!''

''Çıkacağım birazdan baba, bekle beş dakika.''

''Sen onu benim patronuma anlat. Bekleyemem, hızlı ol biraz!''

Ayaklarını küvete soktu, titredi tüm bedeni. Su, çocukken kafasını koyup ağladığı anneannesinin mezar taşı kadar soğuktu. Hatırladı Polly. Onun bedeni suya yaklaştıkça, boğazına bir düğüm yaklaştı. O mermere oturdu, düğüm onun boğazına. Gözyaşları taşırdı küveti. Susturulmaya çalışılmış hıçkırıklar çarptı banyonun duvarlarına. Polly gözlerini araladı. Babasının traş bıçağı orada duruyordu. Polly aldı.
Kırmızıya çalındı bir anda küvet. Uzandı yavaşça Polly'nin bedeni küvette. Saçları yüzdü suda önce, sonra güzel yüzü kaybolmaya başladı. Baloncuklar gözlerinde patlıyordu. Azalmaya başladı. Son baloncuk çıktığında, Polly'nin çilleri görülmez oldu. Güzel gözleri de öyle. Bir tek dizleri. Bisikletten düştüğü günlerin o tatlı yaraları. Saçlarının rengini alan su, yavaş ve usul usul küvetten akıyordu. Kapıdan bir tok ses daha geldi.

''Polly?''

Anahtar dolduruverdi kilidin boşluklarını, kapı açıldı. Derin bir nefes sesi çarptı banyonun duvarlarına. Geri dönmedi. Adam ütüsü hala bozulmamış gömleğinin kol düğmelerini açtı, sıvadı yukarı doğru. Söylendi biraz.
''Hep çok geç saatte yatıyorsun, telefonun ışığı bir türlü kapanmıyor. Kaç kere söyleyeceğim sana o telefonu bırakacaksın diye. Faturayı sen ödemiyorsun zaten.''
Bir eliyle bisiklet yaralarını, diğer eliyle Polly'nin boynunu yakaladı. Söyleniyordu hala. Polly duymazdan gelemiyordu. Gitmişti çünkü. Gidenler gelemezdi bir daha. Kucağına aldı. Kapıya doğru ilerledi. Polly'i yatağına bıraktı.

''Sakın geç kalma okula''

Ütüsü bozulmamış kan lekeli gömleğinin düğmelerini açtı yavaşça. Pantolonunu çıkardı. Polly'nin pıhtılaşan kanını temizledi jiletten. Traş olmaya başladı. Birkaç hamlede aldı sabah sakalını. Jileti aldığı yere geri bıraktı. Parmak uçlarını soktu suya. Su ılıktı. Polly'nin kanı ve annesinin mezarı arasında gidip geliyordu. Yavaşça oturdu mermere. Kaygandı su, paslı demir kokuyordu. Biraz koyuydu. Parmaklarını hareket ettirdi içeride. Gülümsedi. Suyun altındaki bedenine dokundu ve de. Kaygandı. Dayanamadı. Tekrar gülümsedi. Kafasını bir anda salladı. Gülümsemesini sildi suratından. Elini küvetten dışarı uzatıp, şampuanı tuttu. Hızlandı biraz.

Acelesi vardı. Bugünde geç gelirse, işten atılabilirdi. Para durumları zaten iyi değildi. Herkes işsizken, bu olasılığı göze alamazdı.

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Heterochronia

                                  

 Bu yazılar hiç tutmaz. Çivilemek lazım. Avuç içlerinden tutup, senin ruhuna. Kollarımın arasından kayıp giden ruhuna. Belki ilahilerle uğurlamak gerek. Bazen uğurlamak gerek. Elveda demeyi bilmek. Neredeyim ben? Hayatımla neler yapıyorum? Beş dakika önce neredeydim? Unutuyorum. Yaşadığım elvedaları. Birkaç hafta önce unutmaya söz verdiğim yabancıların yüzlerine gülümsüyorum. Ne yapıyorum ben? Gözlerimin önünden kayıyor dünya, yuvarlanıyor bedenim. Post modern kadınların ayakları altında cesedim.

--------------------------------------------------------------------------

-Öldürmeyi denemelisin kendini belki de.
-Daha önce denedik ya, olmadı. Beceremedik.
-Unutmuşum.
-...

-Başka birini bulmalısın belki de.
-Daha önce bulduk ya başka birini, olmadı. Beceremedi.
-Unutmuşum.
-...

-Belki de ona geri dönmeliyim.
-Daha önce ona geri döndük mü?
-Hatırlamıyorum.
-Unutmuşum

---------------------------------------------------------------------------

Gök kuşağı, kumsal, midyeci çocuklar, kağıt helvası bir de. Sıcak kumlar yakıyor ayaklarımı. Alelacele koşturuyorum denize. Basıyorum tabanlarımı soğuk suya. Kürk mantolu madonna'da orada. İzliyor beni. Asla bitiremediği kitabı, büyük gözlükleriyle. Utanıyorum bir çocuk misali. Ne kadar oldu kuru kafalı mayomla denize girmeyeli? Kilo vermişim yine. Düşüyor belimden. Bir adım, iki adım. Belime kadar yaklaşıyor soğuk su. Derin bir nefes. Atlayacağım. Nefesimi geri veriyorum. Çok soğuk. Acaba girmesem mi? Ama yarıya kadar da geldim. Tek bir atlayış. Bak sonra alışacağım zaten. Derin bir nefes daha. Yok yok girilmez bu suya. Girilir. Gir hadi!

Uğultular. Çocuk sesleri uzaklaşıyor. Açıyorum gözleri. Dibindeyim denizin, bira şişeleri ve deniz kabuklarıyla. Salvador Dali diyor ki ''Ya kolaydır, ya da imkansız.'' İmkansızdayım. Mutluyum. Kendimi öldürmeye çalıştığım, sevdiğim kadınlarca terk edildiğim, depresyon sandığım ergenliği bıraktığım, insanlara değer verdiğim gündeyim. Yeni bir hayat. Yeni ve mutlu bir hayat.

Bir balık görüyorum. Burnumun ucunda bakıyor bana. Konuşuyor benimle. Gel diyor. Gel. Çıkma dünyaya. Bitecek çünkü. Bu mutluluk sona erecek. Neden diyorum. Bir balıkla konuştuğumu umursamıyorum. Neden bitecek? Bir senemi verdim ben bunu haketmek için?
Hak etmekle bir alakası yok evlat diyor bana. Senin ruhun sakat. Zihnin hastalıklı. Hiçbir neden yok. Bu yüzden bitecek. Çıkma.

Hatırlıyorum.

''Bipolar bozukluk. Öyle merak edilecek bir seviyede değil henüz, rehabilitasyona gerek yok ama genetik olduğu için ilaç tedavisi yazacağım. Ayda bir yanıma uğra, ya da Eskişehir'deki psikoloğuna.''
''Kullanmam ben o ilaçları baba. Boşuna almayın. Her şey yolunda benim bu sıralar. İyiyim ben.''

Unutuyorsun yavaş yavaş diyor balık, beni de unutacaksın. Kendini de. Bir sene sonra, bu yaşadığın tüm anılar silenecek hafızandan.
Ölüyorsun yavaş yavaş diyor balık.

--------------------------------------------------------------------------
                                 
''Abi çocuk boğuluyor, yardım edin!''

''Böööööğğğrrr'' Tuzlu suyu atıyorum ciğerlerimden.

''Kardeşim iyi misin? Manyak mısın o kadar kalınır mı suyun altında?''

Cevap veremiyorum. Bir iki üç dört.. Dört dakika..

''İyiyim ben'' dedikten sonra ayağa kalkıyorum. Markette bir şişe şarap. İki paket sigara. Hava kararmış, yıldızlar belli bile olmuyor. Gölgem gülümsüyor ben eve geçerken. Odamın duvarları çığlık çığlığa. Duyabiliyorum sokaktan. Bekliyor beni karanlığım. Kollarını açmış, sarıp sarmalamak için bedenimi. Uyuşturucular, massive attack, yüksek dozda suistimal bekliyor beni. Kandırıyorum kendimi. Kandırmışım. Verdiğim sözleri unutmuşum. Terliyorum. Nikotin terliyorum. Çenem kasılıyor. Bağırmak istiyorum. Ruhumu kör edene kadar bağırmak. Kırmak aynaları. Mutluydum. Yarım saat önce dünyanın en mutlu adamı bendim. Büyümüştüm. Şimdi ise göz bebeklerim büyüyor. Bir sene. Koca bir sene. Koskoca bir sene... Bir.. Ben ne bok yedim bu sene?

-Belki de ona geri dönmeliyim.
-Hayır, o beni değiştirmeye çalışıyor, bana zarar veriyor.
-Ona o kadar çok şey yaptınki hepsinin intikamını almak istiyor.
-İkinizde hastasınız, seninle olmaya dayanamıyor. Artık ona sahip olup, zarar veremiyorsun. Bu seni çıldırtıyor.

-Başka birini bulmalısın belki de.
-Kadınlar hep var. Beni kurtarabilirler
-Baktın olmuyor, bırakır gidersin.
-Hastasın sen, bahanen var siktir olup gitmek için. Olmadı onları suçlarsın.

-Öldürmeyi denemelisin kendini belki de.
-Evet denemeliyim.
-Dayanamıyorsun.
-Sokak köpekleri gibi yaşadın, onlar kadar yalnız öleceksin.

-------------------------------------------------------------------------------

Tolga.

Sus! Tek kelime daha konuşma. Kıracağım parmaklarımı. Yazmak istemiyorum artık. İstemiyorum.

Seni çok özledim, bazı geceler seninle olduğum rüyalardan uyanıp, sigara yakıyorum. Yıldızları izliyorum. Böyle ağlıyorum ben.

Gerizekalı. Mahvettin herşeyi! Herşeyin amına koydun geçtin! Kolay mıydı lan bu kadar? Kevaşe!

Fark etmez. Ne olursan ol, bana çok büyük yardımların dokundu. Her zaman yanındayım. Sen benim ölümcek kadınımsın. Bayan I'msın. Sana söylediğim her cümlem, yazıldı buralara. Seninle yaşadığım her anı, anlatıldı başka kadınlara. Seni unutmaya çalıştığım her saniyeyi dinlediler zorla. Sensizliğinle güldüm. Seninle ağladım. Dedim ya yıldızlar, sigara bir de. Böyle ağlıyorum ben.

Bir adım arkamdan geliyorsun hala! Öndeyim ben. Bitecek bunlar, büyüdüğünü düşüneceksin. Bana geleceksin! Bam, bu sefer ben seni bırakacağım! Ödeşme zamanı asla bitmeyecek!

Senden intikam almak istiyor.. canını bilerek yakıyor.. bilerek. Başka adamların kollarında. Düşün. Düşün. Başka adamları öpüyor. Onların yataklarında yatıyor. Sen dokunmaya kıyamazken. Sinirlen. Sinirlen. Affetme. Affedermiş gibi yap. Sonra zarar ver bir anda. O güçlü falan değil, sen ondan bile aciz ve güçsüzsün.

Elimden ne geliyorsa yaparım. Tut yeter. Gerisini bana. Al kırık kanatlarımı, al kör gözlerimi. Her şeyim senin. Hepsine katlanırım ben. Gitme yeter ki.

Sen beni hayatın boyunca taşıdın sırtında. Güçlüydün. Çok güçlü bir kadındın. Ağladın, ama taşımaya devam ettin. Küstah ve alçaktım. Değerini bilemedim. Zayıfladı bacakların. Titredi. Taşıyamadın. Şimdi ise sıra bende. Gel, ağlarım en fazla. Küstahlık yap, çek git olmadık zamanda. Ben beklerim. Beklediğim gibi şimdiye kadar. Kaan Boşnak şarkılarında buluşuruz, bazense bir romanda. Yahut bir kumsalda, karlı yollarda. Biz birbirimize zincirliyiz.

Yeter ki senden gelsin hüzünler. Ben hallederim bir şekilde.

Seni sevmiyor bile..

Sus! Kapa çeneni!

Cevap vermeyecek. Üzüleceksin. Gelmeyecek. Bahaneler sunacak.

...

--------------------------------------------------------------------------

Ve Tanrı yarattı.
Adını Müzik ve Alkol koydu.
Biz dinledik, biz içtik.
Biz ağladık, biz bağırdık.
Biz her şeyin değişeceğini sandık.

Ve Tanrı sadece güldü.