Gecenin en bitap düşmüş saatindeyiz şimdi.
Yorgunluğumuz, kül tablasında intiharını bekleyen sigaralardan hallice. Ve heyecanımız geceye olan; yine o sigaraların yanında, henüz genç yaşta yaşamını yitirmişlerde gizli.
Bir kahkaha daha yırtıp geçiyor alçantrak hüznü. Kan revan içinde bırakıyor, kazıyıp geçiyor her ne kadar keder varsa kazınmış olan bu duvarlara.
Bir sen kalıyorsun.
Sen ve saçların. Gün batımının en güzel renklerini anımsatıyor bana.
Çöküveriyor bir sonbahar akşamı serinliği omuzlarıma.
Rüzgarlar saçların yerine, ruhumu dağıtıyor odanın her bir tarafına.
Dur diyemiyorum. Dilim yetmiyor söz geçirmeye sana.
Tutunuyorum bende.
Kırılmamış ne kadar dalım kaldıysa ona.
Düşmemek için bir daha o bedbah yalnızlığa.
Kaybolmamak için belki de;
Kırgın bir akşam üstü saçlarında.
Ne zaman çarpışsa parmaklarımız, bir ayak izi daha bırakırım hiç gitmediğim kumsallarda. Bir poyraz daha eser sen ne zaman dokunsan saçlarıma. Annem üzülür belki, kulaklarım çarpan dalga sesleri engel olur duymama. Sesin ki huzur verir denize karşı bir bankta oturuyormuşcasına bana. Aşk der Sait Faik'te bir balıkçı kasabasından eşlik eder bu özerk kararsızlığa.
Bir kanadı vardır, kırmızı.
Delinir kan akar.
Bir kanadı var ki zehir yeşili.
Şişesinden ucuz şarap bir daha doluverir bardaklarımıza,
Ve bir denizci daha boğulur, hiçbir zaman gidemeyeceğim o okyanusta.
----------------------------------------------------------
Dün gece yine geç saatlerde döndüm eve. O kadar geçti ki, eve girdiğimde henüz saat daha çok erkendi.
-----------------------------------------------------------
Çok duygusal oldu bu yazı. Yılbaşı akşamının başında söylenmiş ''Herkes kaybettiği kadar içsin gençler'' sözüne kanıp, her bulduğu şişeyi deli bir vaşak gibi kafasına dikmiş genç bir kızın midesinden hallice kalıyorum ne zaman okusam. O yüzden biraz sokak jargonuyla yazdığım cümlelerden, hikayelerden kesitler ekleyeyim şuraya. Acımasızlığımızı takalım yüzümüze. Yaklaşmayın atlarım diye bağıran otuzlu yaşlarının sonunda bir adam gibi çaresizce tehditler savuralım hayata.
Sen hiç bir anda yatağından fırladın mı diye soralım insanlığa hep birlikte, aklına yoğun kar yağışının altında titreyerek uyumaya çalışan sokak köpekleri geldiğinde? A şehrinden B şehrine seksen kilometre hızla giden bir otobüste, en yakın molaya bir buçuk saat varken, birden bunlar yetmezmiş gibi tüm ışıklar kapalıyken düşündün mü, şu siktiğimin hayatında en değer verdiğin insanı kaybetmenin ne denli senin canını yakacağını?
-----------------------------------------------------------
Öyle bir hangover ki, ağrım başıma sığmıyor. Karsa, edirneye, kübaya, medineye uzanıyor. Uzanmışken de bir selfie çekiyor. Çünkü kendini yalnız hissediyor. Bazen sigarasını kül tablasında unutuyor, bazen bir çocuk filminin düşlerine düşüyor. Arada ona buna gidip geliyor, ama bir türlü kendine eli dolu gelmiyor.
----------------------------------------------------------
''Yırtarım ulan. Siz dikersiniz, ben yine yırtarım'' diye bağırdı. Elinde sıkı sıkı tuttuğu kanlı bir bıçak, etrafını saran kalabalığın ortasında dikiliyordu. Başı dönmeye henüz başlamamıştı. ''Bıktım lan'' dedi, bu sefer bağırmadan, boşta olan elini kafasına götürüp saçlarını karıştırdı biraz. Kafatasını delercesine kaşımaya başladı daha sonra tırnaklarıyla başını. Delmek istiyordu ki cümleye dökemediklerini çıkarıp fırlatsın insanlığın önüne. ''Nasıl dayanıyorsunuz lan, nasıl? Söyleyin!'' diye bağırdı tekrardan kafasını dimdik kaldırıp. Yürümeye başladı kalabalığın ona ayırdığı çemberden sahnede. ''Zamanın acımasızlığına, zorbanın zulmüne, gururun çiğnenmesine, sevginin kepaze edilmesine, inancın küstahça egoya çevrilmesine, duygularınızla alay edilmesine, güçsüzün her köşe başında ezilmesine, dövülmesine, inlemelerine kulak asılmamasına.'' Doğrulttu bıçağını kolunu kaldırarak hızlıca, kalabalık bir anda irkilip geriye açıldı. Sallarken bıçağını tek bir nefeste, sakince konuştu o da. ''Nasıl bir mideniz var da dayanabiliyor sokaktaki kabuk bağlamış kan kokusuna, birbirinizin yaldızlı bedenlerine akıttığınız salya nehirlerine, masumun kömüre dönmüş gözyaşına.'' Sustu sonra. Eğdi başını öne. Bunun nedeni ne kalabalığın ona fırlattığı donuk bakışlar, ne de göğüs kafesinin solundan akan oluk oluk kandı.
Sustu. Çünkü ne bir kalabalık vardı, ne de elinde bir bıçak. Sokağın ortasında bile değildi. Yatağındaydı. Kendi kanı kadar sıcak yatağında, seneler önce çingene pazarından alınmış pijamalarının içinde. Sıkıca kapattı gözlerini. kenetledi dişlerini birbirine. Utancın ve çaresizliğin en uç noktasındaydı çünkü. Üzerinde ''Bir sonraki sene daha çok çalışman dileğiyle'' yazan, bir sene daha aynı sınıfı tekrar etmesini tescilleyen o kağıt parçasını aldıktan sonra eve gitmeyip saatlerce sokakta dolandığı çocukluk çaresizliğinden daha beterdi bu. İlk sevişmesinde prezervatifi nasıl kullanacağını bilmediğini söylemesinden çok daha utanç vericiydi. Çevirdi yastığını. Gözyaşının ıslaklığında uyumak istemiyordu çünkü.
---------------------------------------------------------
''F-Şu kız muhabbetlerinde hiç büyümedin. Sen büyüdün kızlar büyüdü sadece. Ulan sürekli yaraklara geliyorsun, niye öyle kalsın? 15 yaşında da kızları etkiliyordun, aşık ediyordun, aşık oluyordun. Hala aynı Tolga. Hala etkiliyorsun, aşık ediyorsun, aşık oluyorsun. Ve hala yaraklara geliyorsun. Bir gün patlak vericek.''
''T- Üçümüz içinde değişmeyen bir takım şeyler kaldı...''
''F- Söküp atmaya çalış baba, ben deniyorum. It works.''
''T- Bazen öyle bir tutunuyorum ki sırf bu mevzular gitmesin, bitmesin diye.''
''F- Öyle değil işte. Sen hep şu adam oldun. Siktir eden, hemen değişen. Ama öyle değildin işte. Bunu herkes göremez. Yobazın tekiydin sen amınakoyım. Hala öylesin. Öyle olayların var ki. Özellikle karı kız muhabbetlerinde. Yıllardır aynı. Bak biz beş sene önce de bu konuşmayı yapıyorduk. Hala yapıyoruz. Bana farklı, değişen bir kız söyle onca seneden sonra. Çıktığın, siktiğin, sevdiğin her ne boksa. İnsanlardan nefret ediyorum, grunge severim, hayat şarap demeyen. Hepsi aynı amınakoyım, o yüzden yobazsın. Parmaklarımla tutunuyorum falan, yalan bunlar. Sana normal koparma değil, exorcism lazım. Senin şu içindeki uç noktalarda yaşamayı seviyorum kafasını çıkartmamız lazım. Ulan düşünüyorum, tek olan şey, olaylar daha ciddileşiyor gün geçtikçe, daha bir ilginçleşiyor. Ama sürekli, bir şekilde aynı boka tekrardan batıyorsun.''
''T- Bunları benim gelişime kadar saklayalım. Konuşma işini yani.''
''F- Neyse. Tamam.''
----------------------------------------------------------
Uykum var uykum. Ondan yani. Yoksa biliyorsunuz beni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder