Öğle yarısında uyanmanın tek kötü yanı, günün ilk sigarasını içene kadar göğüs kafesinden çıkmayan vicdan azabıydı. Oysa hayatında yanlış giden pekte bir şey yoktu, ama o olmalı diyordu. Yani istediğinden değil ama bu saatte uyanıyorsa vardı bir şeyler. Neyse ki birbirinden komplike rüyalarını düşünürken geçiştiriyordu bu azabı.
Öğle yarısı yapılan kahvaltıları da hep yalnız ve hüzünlü bulurdu. Tabağından taşmış vişne reçeline uzanırken bir an, sadece bir an açmak istedi göğüs kafesini ucu oval yağ sürme bıçağıyla. Başarısızlıkla sonuçlanan intiharlarına günlük hayat süsü veriyordu. Bileklerini kesmeye kalksa damara varamadan kanı görünce bayılırdı. Çatıya çıksa gözleri gökyüzüne dalardı, ve artık tren peronlarına sadece biletle girilebiliyordu. Ona yazılı ilaçların ise yüksek dozu sabah daha dinç kalkmasını sağlıyordu.Cemal korkağın tekiydi aslında. Yanında olan insanların bu denli güvende hissetmesi ondandı belki de. Cemal onların yerine de korkuyordu. Bilhassa kendinden bile!
''Hayır madem bir türlü varamıyoruz yarına, bari düne dönelim be''
-------------------------------------------------
Karanlık.
Göz kapaklarının ardı kadar karanlıktı pencerenin diğer yüzü. Bir kaç ufak nokta aydınlatmaya yetmiyordu alacalığı.
Hatırladı.
Yedi yaşındayken kafasını çarptığı kaydırağın altında dakikalarca baygınca yatışını. Gözlerini açtığında ufak noktalar görmüştü önce. Korkmuştu. O kadar korkmuştu ki kimseye söyleyememişti kafasını çarptığını. Ve o gün karar vermişti kakül bırakmaya. Saklamak için alnındaki morarıklığı. Korkusunu ve o ufak noktaları. Hiçbir zaman bırakmamıştı ufak parlayan noktalar onun hayatını. İlk sigarasını içtiğinde, ilk kavgasında, ilk ağlama krizinden sonra eşlik etmişti ona bu noktalar. Taa ki bu ana kadar. Taa ki sona, her şeyin sonuna kadar.
''RS-25 Engines have been activated. Thirty seconds to high acceleration.''
-----------------------------------------
Her geçen saniye, ufukta kayboluyorsun
Ve ben korkuyorum
Nefesim dayanmıyor
Yutmak istiyorum güneşi, denizi, toprağı
Gidecek yerin kalmayana dek
-------------------------------------------
''Can I hug you?''
Gözümün önünden geçiyor tüm izlediğim filmler. Bir cevap arıyorum, soruna değil belki ama bunu neden sorduğuna. Tabi diyemiyorum. Çünkü anlamsız geliyor. Defalarca izlediğim, ezberlediğim kelimelerin arasından birini seçemiyorum, tutuluyor dilim.Senin yüzünden diye bağırmak istiyorum, senin yüzünden bu suskunluk, yenilmişlik ve yitirmişlik. Henüz yirmili yaşlarımın başında, kuracak tek bir cümlem olmadan oturuyordum eczanenin önündeki taş çitlerde, elimde konumuzla hiç alakası olmayan bir kitapla. Senin yüzüne bakıyorum, baktıkça da tornavida saplıyor kalbimin vidalarına gözlerin, o kadar hissizim ki anlayamıyorum saatin hangi yönüne çevrildiğini her bir ''şimdi cevap verme sırası Tolga'' adlı vidaların.
Kısa bir tavsiye size, her zaman kavşağın gideceğiniz kafenin tam tersinde kalan kaldırımında buluşun. Şansınız yaver giderse, trafik olur, arabalardan birkaçı kavşağa hızlı girer, hatalı sollama yapar. Ve belki sizinde kalbiniz tutuşur ilk buluşmanızda ve el elle tutuşmanın o inanılmaz hissini gizlersiniz koruma iç güdüsü altında.
----------------------------------------------
Dans etmek
Kalabalığın içinde, kimsenin farketmediği bir kolonun yanında.
Kendimi kaybetmek istiyorum, sarhoşluktan belki de.
Belki de sokaklarda, otobüs terminallerinde, yıldızlarda.
Sadece kaybetmek.
Senin kaybolduğunu görmemek adına.
Parmak uçlarımdan kök salan bu özlem, kırmaya çalışıyor bastığımız kaldırımları
Biliyorum ki yapamayacak
Biliyorum ki kalbime doğru yön alacak.
Mezar taşından sert kalbimi
Dudaklarında eriyen pamuk şekere çevirecek
Bu yüzden kaybetmek istiyorum
Lunaparkta, Zach Braff filminde, ya da kırmızı bir pikenin üzerindeki sigara yanığı izinde.
-----------------------------------------------
Başardım.
-----------------------------------------------
Evden çıktıktan beş bilemedin on dakika sonra ayakkabılarını çıkartmadan giriyordu kafatasanın içine anksiyetesi. Her adımda, her yanından geçtiği insanda artıyor, daha da yaklaşıyordu. Hele ki karşıdan karşıya geçerken, önce sola mı bakılıyordu yoksa sağa mı? Soldan gelir, sağdan gider diye tekrarlıyordu içinden. Peki ya tek şeritlerde, o zaman yukarıdan mı iniyordu? Peki ya önce ölüm mü geliyordu yoksa doğum mu? Son neanderthal öldüğünde mi adı insan olarak kalmıştı geriye kalanların? Yoksa bu konumuzla çok alakasız ve saçma bir soru mu oldu? Tek şeritli bir yolda her iki tarafından da arabalar gelirken birine ne kadar uzaksa, diğerine de ancak o kadar uzak olmayı dileyebilirdi sadece. Sonuçta ne doğumunu ne de ölümünü hatırlıyordu insan. Bahsi geçen konu o ortalarda bir yerde anlaşılmadan anılaşan, yaşanan ve ilkokulda koluna aşılanandı. Cemal o zamanda korkmuştu. Oysa karşıdan karşıya geçerken yanında biri varsa hemen bellerine, ellerine elini koyar, bir kurt edasıyla sağa sola bakar, şimdi geç, dur derdi.
Cemal sanırım yalnız yapılan her aktiviteden korkuyordu.
Belki bu nedendir; çocukluğundan beri yanına birisini arar, dururdu usanmadan.
Geçebilmek için karşıdan karşıya korkmadan;
Ve kesebilmek için bileklerini soldan başlayıp damarın en sağına kadar.
Belki bu nedendir; hep uzaklara itti sevdiklerini,
Kah sabaha karşı beşte bir taksinin arkasından yaktığı sigarayla,
Kah bir kısa mesajla bitti sanarsın rap vakti canım dinle yanarsın.
YAPAMIYORUM YAPAMIYORUM AHAHAHAHA
Biraz bekler misiniz?
Misiniz ayrı mı bitişik mi yazılıyordu? Ensemden başlayıp, parmak uçlarıma uzanan bir depresyonun eşiğindeyim yine. Elimden gelenin en iyisi buydu, burnumdan da. Ben mesela, pek dönen avizeli telefon kullanmadım. Tuşlu aşklar yaşadım hep, parmak uçlarım morarana, mms sınırına dayanana kadardı benim özlemim.
YA ATAMIYORUM KAFAMDAN, ATAMIYORUM.
yoğrum
ne yoğrum
doğru bildin
ölüyoğrum
------------------------------------------------
Bir gün aptal bir insan, diğer aptal olan insanlardan hiçbir farkı olmadan, sizin ''aptal hayatınıza'' giriyor. Ve sizde o hayatınızdan ona bir parça veriyorsunuz, ''hayatınız'' gidiyor, geriye diğer aptallardan hiçbir farkı olmayan başka bir ''aptal'' kalıyor. Şemayı görüyorsun dimi? Hayal edebiliyorsun yani? Ha, sende aptalsın. Eyvallah.
-------------------------------------------------
Insan bence, uykusu olduğu için değil de, yarın uyanmak için bir nedeni olduğunda uyumalı. Şimdi ben neden durduk yere uyuyayım ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder