28 Ekim 2012 Pazar

Dokunma dersen ben anlarım


Aylar oldu. Farklısın. Aylar önceki insandan farkın yok. Bu iş doğal değil.Olmadığın biri gibi gözükmeye çalışıyorsun. Sanki kim olduğunu saklamak istiyorsun artık. Eskiden insanların içinde ağlardın, bağıra bağıra şarkı söylerdin insanların sardığı topluluklarda. Şimdi böyle değilsin, ağlamak için güneşin batmasını istiyorsun. Işıktan bile saklıyorsun gözyaşlarını. Şimdi karşında duran aynaya bakarak şarkı söylemek değil, fısıldayamıyorsun bile. Saklıyorsun herşeyi, kim olduğunu, ne olduğunu kendinden saklıyorsun. Diğer insanlarla nasıl konuştuğunu biliyorum, fakat benimle hep az evvel ağlamış gibi konuşuyorsun. Sesinde ve kelimelerinde buruk bir acı var. Belkide saklamaya çalıştığın kişiliğin son çığlıkları ile fısıldıyorsun kulağıma. Herkesten saklasanda ben anlarım. Çünkü seni en iyi ben tanırım. Ve şunu da bil ki. Seni tanıdıkça, kendimi unutuyorum. Seni unuttukça, geleceğimi unutuyorum.

-------------

Rüyalarım bile senin verdiğin huzuru veremiyor bana. Acının kendisi bile senin kadar acı veremiyor bana. Mutluluk bile mutsuz ediyor beni sen olmadan geçen her günün her 86.400 saniyesinde. Korkuyorum beni ölümün alamayacağından senden. Ölümüm olmandan çok  korkuyorum. Biliyorum hiçbir zaman gelmeyeceksin bana. Ve ben ölümsüz kalmak istemiyorum. Tek istediğim sendin.

Duvarların var dört bir yanında. Yıkılmaz sanıyorsun. Sen öyle zannetmeye devam et. Titriyor şimdi duvarların. Yıkılmak üzere. Fakat istersen dokunmam. Sana yaklaştıkça yutkunduğunu hissedebiliyorum. Boğazında biriken düğümler sığmıyor artık, tutmaya çalıştığın gözyaşların gözlerini esir almaya çalışıyor. Ben yaklaştıkça daha çok acıyor canın, daha çok zorluyorsun kendini. Duvarlarında ellerin gibi titremeye başlıyor. Benden korkmuyorsun, sesimden korkuyorsun. Diyeceklerimden, kelimelerimden. Varlığımdan korkmuyorsun, bana olan aşkından korkuyorsun. Çünkü ben senin herkesten saklamaya çalıştığın gözyaşlarınım. Evde gizlice içtiğin sigaranım. Fısıldayarak haykırdığın o küfürüm. Ben senin bağıra çağıra söylemek istediğin o şarkıyım. Kendi kendine engeller koyuyorsun. Önünde koca bir okyanus varken sen özgürlüğü bir cam kavanozda arıyorsun.

Üzülüyorum, çünkü sen bundan fazlasın. Mükemmelliğini saklamaya çalışıyorsun. Sırf insanların düşüncelerinden dolayı, sen kendini saklıyorsun. Ve bir o kadar da iyi biliyorum ki, sen bu son cümleyi okuduktan sonra yine devam edeceksin duvarlarının arkasında kalmaya.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Quid me nutrit, me destruit.






Sen bana biz dediğinde, biliyordum sonunun böyle olacağını. Bir sonu var mı hala bilmiyorum. Fakat ikimiz de mıknatısın negatif yüzleriyiz. Bunu sen de biliyorsun. Ne kadar birleşmeye çalışsak da olmuyor. Ne ben oldurabiliyorum, ne de sen. Benden nefret ediyorsun, çok iyi biliyorum. Beni hayatından söküp atmak istiyorsun. Ama olmuyor biliyorum. Çünkü ben de aynı şeyleri hissediyorum bunu biliyorsun. Sana ihtiyacım var, sana çok ihtiyacım var. Yaşamak için, nefes almak için. Başkalarıyla hayal kurmak için bile sana ihtiyacım var. Çünkü biliyorum ki sen olmazsan, onlarla kuracağım bir gelecek de olmaz. Kördüğüm oluyor düşüncelerim içinde sen oldukça. Seni düşünmüyorum bazen, iyi oluyorum. Normal oluyorum. Aklıma geldiğin zaman eritiyorsun bütün düşüncelerimi. Senden nefret ediyorum, sana ihtiyacım olmasından nefret ediyorum. Ben Kinyas'ım derdim hep. Hayır. Sen Kinyas'sın. Senin için herşey var. Senin çevren var. Senin yaşayacak bir hayatın var. Senin sorunların var çözmeye çalıştığın. Seni sevenler, yanında olanlar var. Bana ihtiyacın yok. Ama benim sana ihtiyacım var. Ben Kayra'yım. Benim hiçbir şeyim yok. Senden başka hiçbir şeyim yok. Sana ihtiyacım var. Sen gidersen ben düşünmez olurum. Sen gidersen buralarda kalmak için bir sebebim kalmaz. Buralarda kalmazsam bir aileye ihtiyacım kalmaz. Bir aileye ihtiyacım kalmazsa, sevgiye ihtiyacım kalmaz. Sevgiye ihtiyacım kalmazsa, duygulara ihtiyacım kalmaz. Duygulara ihtiyacım kalmazsa, yaşamaya ihtiyacım kalmaz. Hiçbir şeyim yok benim. Benim sana ihtiyacım var. Seni sevmeye. Senin sevgin umrumda değil. Nefretin veya sevgin. Sadece seni sevmeye ihtiyacım var yaşamak için. Defol git, öldür kendini. Umrumda olmaz. Kalbimin atması için, sana aşık olmaya ihtiyacım var. 


-------------------

Kendimi bazen çok garip hissediyorum. Bazen elimi yüzüme götürdüğümde bir burun, bir göz, bir ağız bulamamaktan çok korkuyorum. Hayatta sadece seni tanıyormuşum gibi geliyor. Sadece seni. Hayatta başka hiç birşey bilmediğimi düşünüyorum. Aşık olduğum insandan başka hiçbir şey bilmediğimi düşünüyorum bazen. Hem de çok. Seni tanıyorum. Baktığım sensin ama gördüğüm benim. Ve bazende söylediklerimin hiç bir anlamı yok. Bizim yaşamamız için tek bir neden var. O da aşk. Birbirimize karşı hissetiğimiz şey. Onun dışındaki her şey bir dekor aslında. Üzerinde yaşadığımız dünya biz aşık olalım diye yaratılmış. Sen ve ben birbirimizden başka herkesi öldürebileceğimize inanalım diye. Bir yüzün var. Bir burnun, bir ağzın da var. Ben onların hepsine aşığım.

21 Ekim 2012 Pazar

Yastık altı yazıları



Ben aslında hiçbir zaman romantik bir adam olamadım. Ben sadece birkaç şişe şaraptan sonra önüme gelen her kağıda yazılar yazan bir adamım. Belkide birkaç dakikalık bir ön sevişmenin ardından kadının dudaklarından sarhoş olup, bir anda yataktan kalkan ve yazı yazmaya başlayan adamım. Ben 3 4 tekila shotdan sonra piyanonun başına geçip bilmediği dillerde şarkılar besteleyen bir adamım. Ama ne halt olursam olayım ben '' romantik '' değilim. Çünkü ben birine yazmıyorum bu yazıları. Ben hiçbirşeye yazıyorum, hiç kimseye. Çünkü onlar benim en iyi dostlarım. Hiçbirşey her zaman arkamda olur. Beni kollar ve korur. Hiç kimse benim elimi hiç bırakmaz, yürüdüğüm çakıllı yollarda yorulmak bilmez. Senelerdir benimleler. Bende onlara yazıyorum bunları. Onlara besteliyorum her söylediğim şarkıyı.
 

Aslında uğraştım romantik olabilmek için. 6 dilde seni seviyorum dedim, 6 dilde seviştim. 6 dilde yazılar yazdım. Gitarımın üstüne kazıdım sevgimi, derime kazıdım aşkımı. Duvarları boyadım, otobüsün buharlı penceresine yazdım. Ama olmadı, hiçbir zaman olduramadım. Belkide romantik olmak için aşık olmam gerek, belki bağlanmam gerek. Fakat korkuyorum, hepimiz için korkuyorum. Dışarıda bir yerlerde benim gibi bir insan daha var. ve beni arıyor, her gece rüyalarında beni arıyor. Fakat ben daha romantik olmayı bile beceremiyorum

5 Ekim 2012 Cuma

İyi bir son



'' Hadi kendimize yakışır bir son izlettirelim insanoğluna''

Önce perdeler kapanır, ışıklar söner. Alkışlayan eller yavaşlar ve emekliye ayrılır. Hayatların fon müziği çalmaya başlar arka planda. İnsanlar giriş yapan müziğin ne olduğunu tahmin etmeye çalışır son kez, kırmızı koltuklarından kalkıp kendi alışagelmiş müziklerini dinlemeye devam etmeden önce. Kaslarında yeterli gücü toplayıp ayağa kalkanlar unutmuştur bile çalan şarkıyı, ne ifade ettiğini veya solistin nasıl intihar ettiğini.

Epik sessizliğin başıboş dolaştığı salonda perde bir anda gıcırdayarak açıldı. İçerideki nemden ve sıcaktan kıpkırmızı olmuş suratlar perdeye döndü. Sahnede 1.90 boylarında, cılız, vitaminsiz, çirkin ve sarı dişleriyle kırmızı suratlara sırıtan bir adam, thompson marka 2. dünya savaşının kanlı kahramanı olan bir makinalı tüfeğiyle dikiliyordu. Ağzında duran çizik dolu salyalı kibriti yavaşça ağzının ucuna dil hareketleriyle getirmeye çalıştı. Seyirciler nefes dahi almıyordu. Adam ağzındaki kibriti yere tükürüp, ağzını omzunun yardımıyla sildikten sonra namluyu seyircilere doğru yöneltti. Hafifçe namluyla koltukları göstererek korku dilinde '' oturun '' dedi. Kırmızı yüzler yerini tedirgin ve safkan beyaz suratlara bıraktı. Adam ağzındaki dikişleri yırtarcasına esnedi ve kırık sesiyle konuşmaya başladı.

'' Siz.. Bağlı olduğu devletten, sahip olduğu kasadan ve ait olduğu kocalarından para alan değersiz et parçaları. Fırsat verilse cennetten toprak alacak, hakkı olsa para için Tanrı'sını satacak soysuzlar. Banka hesabınızdaki kredi size sadece daha büyük bir kavanoz almaya yeter. Kendinizi daha büyük kavanozlarda daha mı özgür sanacaksınız? Size iyi bir haberim var, şimdi sizi okyanusa salıyorum. Haydi yüzün sizi sefil balıklar ! ''

25-30 saniye ardından sarjörün boşalma sesi duyuldu. Sessizlik ve uğultu saklandığı yerden çıktı. Beyaz suratlar tekrar kırmızıya boyandı. Kan bu sefer derilerinin altındaki damarlarda değil, yaşlılığın verdiği derin yüz hatlarında buluştu. 25 leş koltukta oturuyor, 25 ruh havada uçuşuyordu. 1 adam ise elindeki tüfeği yere atıp başka bir tabancayı belinden çekmekle meşguldü. Tabanca 6 patlar bir revolverdı. 5 mermi yuvası dolu 1'i boştu. Oyunları tersinden oynamayı severdi. Tabancayı dudaklarına götürdü ve öptü. Annesinin onu öptüğü gibi öptü sonunu. 3 saniye içinde kafasına dayadı ölümü ve gıcırdayan tetiği çekti.

5 saniye sonra sahnenin ortasındaki adam diz çöktü ve ağlamaya başladı. Fısıldıyordu içten içten. '' İyi bir son veremedim '' diyordu. İyi bir son veremedim

Gölgesini Satan Adam




Mutluluk. Yaşam amacı. Sonsuzluk. Kendimi ölümsüz gibi görüyorum. Ölümden, zamandan, kendimden, sevgiden, mutluluktan ve huzurdan vazgeçtim. Kim olduğumu boğazımı ıslatırken aynı zamanda yakacak iki şişe biraya takas ettim. Yüzdüm. Çok yüzdüm. Zihnimin karasularından, pasifiğin açık okyanuslarına kadar. Suyun içinde terleyene, damarlarım asit dolana kadar. Bir ara yoruldum ve boğulmaya karar verdim. En dibe battım. Orada anılar buldum. Farklı insanlara ve farklı zamanlara ait anılar. İlgimi çekmedi, başkalarının unutmaya çalıştığı şeyleri hatırlamak. Bende çıktım sudan.Dünyaya baktım. Mazot kokusunu tattım, mutlu bebeklerin borçlu babalarını gördüm. Kocalarının büyük binaları altında güneşlenen kadınları ve nargileyle sevişen adamları izledim. Ateşi sönmeyen berduşlara, hayvan gözüyle bakan takım elbiseler gördüm. İçinde insan olmayan, yürüyen pahalı takım elbiseler gördüm. Yüzükler gördüm.

Hiçbir şey bulamadım dünyada ben. Düştüğüm uçurumun kenarında bir dal parçası yoktu tutunabileceğim. Ölürken son nefesimde adını anacağım, içinde ruh olan bir et parçası yoktu. Ben sadece yaşadım. Dünyaya borçlu kalmamak için aldığım her nefesi, geri verdim. Her şeyi denedim. Azrail oldum, kafa kopardım. Cin oldum, tonikle karıştım. Ferhat oldum, dağları deldim. Mecnun oldum, yarime kavuşamadım. Ne yaptım ne ettiysem olduramadım ben. Dünyaya alışamadım.

---------------------

Ve paragraflarım karıştıkça boşalır zihnim. Soluduğum havadan daha temiz olmayan ellerim her dokunduğunda masum kağıdıma, dökülür olmayan göz yaşlarım. Aslında iyi bilirim. Kağıda damlayan şey mürekkep değil, kalemin göz yaşlarıdır. Benim kadar üzgün ve pişman o da. Benim kadar yaralı.
 Ruhum kadar kara olmayı beceremeyen ince belli kalemim bir çocuk kadar masum olan kağıdımla sevişirken hayranlıkla izliyorum bu tecavüzü. En kirli düşüncelerim. Hepsi doğuyor bu yasak ilişki sonucunda. Ama onlar piç kalacak. Babalarını asla hatırlayamayacaklar. Çünkü kalemim onlar uyandığında başka kağıtların gazozuna ilaç atmaya çalışıyor olacak. Ve yine benim düşüncelerim piç kalacak. Hiç bir yere ait olmayan piçler !

Oksijen kafa yapar


Ben sevgilisini düşünen, duyarlı, saygılı, kişilikli bir adamım. Düzenli bir hayatı olan, ölümden korkan, tanrıya inanan biriyim. Vergilerimi ödüyorum, 3 ayda bir diş kontrollerimi yaptırıyorum. Bana kendimi nasıl daha fazla insan yapabileceğimi anlatan bir dergiye aboneyim. Ben artık hikayede ki kötü adam değilim. Ben gölgesini satan adamım. Ben kim olduğunu satan adamım. Ben karanlık tarafını se

zonluk kiraya veren bir adamım. Ben hiçbir şeyim. Ben herşeyim. Ben Tanrıyım. Ben kapitalizmin en alt halkasında ezilen bir köleyim. Ben bir piçim. Ben kendi kalbine tecavüz etmiş biriyim. Ben ruhunu gitarı için satmış bir adamım. Ben kimim? Ben jack daniels şişesinin içindeki elma suyuyum. Ben şarap şişesi içindeki vişne suyuyum. Ben bali tüpünün içinde ki oksijenim. VE OKSIJEN KAFA YAPAR.

---------

Bir kadın var. Fena değil. Yüzü çok güzel. Teni votka, dudakları şarap, saçları viski ve gözleri absinthe. Tekno müzik çalan ucuz diskoların pahalı kokteylisi. Arka fonunda ''where is my mind'' çalan hayatımda bağlı olduğum tek içki. Ona içki demek az olur. O benim için içebildiğim bir molotov kokteyli. Kim olduğunu bilmeyen bir adama aşık. adam çirkin, adam acımasız. Fakat kadın korkmuyor dede korkut hikayelerinde fırlamış bu adamdan. Ruhu kara topraktan şaha kalkmış bu şeytandan.
 Adam kalbinde bir sızıyla dolanıyor her taşını ezbere bildiği fakat adını bilmediği sokaklarda, elleri ceplerinde. Yazılar yazıyor bulduğu duvarların sert yüzeylerine, kağıt parçalarının beyaz olanlarına, kadınların kırmızı dudaklarına. Her kelimesi ile unutuyor geçmişini ve kimliğini.. Adam kadına ''Ben senim'' diyor. Fakat ikisi de bilmiyor kim olduklarını. Adam ve kadın. Birbiri için yaratılan iki varlık. Ulaşmak istiyor ait oldukları yere, ve unutmak istiyor geldikleri yeri. Fakat ikisi de biliyor ait oldukların yerin '' Biz '' kelimesi olduğunu.

----------



2 Eylül 2012 Pazar

Ruhumun mezarlığı



Kendimi karamsarlığa boğmaya çalışıyorum. Nefessiz kalmaya başladım , göz kapaklarım ağırlaştı. Beyaz bir ışığı görmek istiyorum, bütün dertlerimi alıp götürecek beyaz ışığı. Beni alıp götürecek kadını beklerdim önceleri. Ama o gelmedi, ve bende ışığı bekliyorum. En azından onun geleceğini biliyorum. Belki bugün boğulmasam bile, yinede bir gün gelecek. Ölüm bile beni terk etmiş olamaz. Çok kavga ettik geçmişte ölümle, fakat o beni sever. Dibini gördüğüm şişeler kadar sever beni. Kül tablamdaki sigara izmaritleri kadar sever beni. Beline sarıldığım kadınlar kadar sever beni. Ettiğim küfürler, attığım yumruklar, vücudumda ki yaralar kadar sever ölüm beni. Bende onu severim, her gece tavanda gördüğüm suratlar gibi, rüyalarımda gezen suratsız çıplak kadınlar gibi. Resimlerimdeki hatalar gibi severim.

 Daha önce denedim, denizde boğmayı kendimi. Fakat olmadı. Gözlerimi sahilde açtım , birkaç nefeslik unutmuştum herşeyi. Kapı altından gelen o ufak esintiyi, çaydanlığın altından damlayan o ufak damlayı, kalbimin derinliklerindeki ufak çocuğu, aklımın derinliklerindeki katili. Herşeyi unutmuştum. Hayatımın en güzel üç veya dört nefesiydi. Fakat herşeyi hatırladığımda yine başarısız olduğumu anlamıştım. Ben ki intihar bile edemeyen adam. Galiba dedim kendi kendime, galiba ölüm bana küstü. Kendimi kumda boğmayı denedim, kazdım ve kazdım. Fakat kazdıkça hatırlamaya başladım. Her bir kürek darbesinde geceleri gördüğüm kadınların suratları geliyordu aklıma. Sonra canım acımaya başladı, acıyı hatırladım. Korkmaya başladım, üşümeye. Daha sonra eski sevgililerim aklıma geldi, kaybettiklerimi gördüm. Sevmeye başladım. Kazdıkça sertleşiyordu toprak, yeniden kazandığım duygularım gibi. Bir anda fırlattım küreği elimden. Çünkü bir şey daha hatırlamıştım. Burası benim hayallerimi, arzularımı, duygularımı gömdüğüm yerdi. Burası benim ruhumun mezarlığıydı. Küreği çukurdan dışarı fırlattım ve hafifçe uzandım yaş toprağa. Korkmaya başladım. Fakat sonra korkmayı unuttum. Üşümeyi unuttum. Bacağımda dolaşan kırkayağın dokunuşunlarını unuttum. Kafamın altındaki taşın verdiği acıyı unuttum. Yavaş yavaş yüzler silinmeye başladı, önce dudaklar , sonra gözler. Daha sonra beyaz bir ışık yükseldi, gecenin karanlığıyla sarmaş dolaş vals yaparken. Karanlığın silüeti, ruhumla sevişmeye çalışıyordu. Belki birkaç içki içerlerdi. Sonra yatağa atabilirdi ruhumu. Gülümsedim hafifçe. Dudaklarımındaki çatlakların yavaşça yarıldığını hissettim gülümserken. Çukurdan hafifçe çıktım, üstümü başımı çırptım ve yürümeye devam ettim. Gölgem yoktu bu sefer yanımda. Galiba dedim yine içimden, galiba o da bana küstü.



28 Ağustos 2012 Salı

Yanlış yer, yanlış zaman, yanlış insan

Benim için hep geçerli oldu o dediğin. Şimdi doğru yerdeyim , ve sen doğru insansın. Geriye zaman kalıyor . Fakat şu varki senin gözlerinde güneşin batışını izleyebiliyorum. Daha aydınlık günlere doğmak için batan güneşi görebiliyorum. Hayatım boyunca gecelerin gelmesini bekledim. Bir seferliğine de olsa senin için güneşin doğmasını bekleyebilirim. Doğan güneşten sonra yaşayacağımız mutlu günleri bekleyebilirim. Hayatımız boyunca beklemedik mi zaten birşeyleri? Sen benim hayatım boyunca beklediğim tek şeysin. Birçok günün batışını izledim , herşeye ve hiçbirşeye baktım. Seninleyken ilk defa bir boka yaradığımı hissedebiliyorum. Sırtımızı denize yaslayalım , sadece ikimiz bütün dünyaya karşı.

-----------

Yazamıyorum bu aralar , aklımda onca düşünce var , birini yakalayıp evcilleştiremiyorum. Büyümeye başladı düşüncelerim yalnızlığım gibi , kafeslere sığmıyor artık. Düşüncelerim aç, ruhum aç, kalbim aç. Yeni insanların tenleri gerek, asla dokunamayacağımı bilsemde o tenler için sarhoş olmam gerek. Belkide daha tanışmadığım kadınlar için içmeliyim, sonuçta bir gün onlarda gelecek hayatıma, onlarda uzanacak yatağıma ve onlarıda bir şükran ilahisiyle uçuracağım Edgar'ın dediği gibi.

Yıllarca Dante'nin Beatrice'ını aradım. Bir kadın dedim, nerede olursa olsun onu bulacağım ve kurtaracağım. Sonsuza kadar mutlu olacağız. Gerekirse Şeytanı yeneceğim , kendimi yeneceğim ve yine o kadına ulaşacağım. Gerekirse cehennemi kundaklar ve onu yine bulacağım diye söz vermiştim kendime. Ama görünüyor ki mutsuz olduğumuzda aradığımız tek şey mutluluk değilmiş. Yıllar boyunca mutluluğun peşinde koştum. Şimdi arkama bakıyorum ve onlarca melek görüyorum. Onlarda benim peşimden geliyor. Uzaktalar şu anda ama hissediyorum sanki nefeslerini. Neyi arıyorum bilmiyorum ama ona ulaşmadan ölürsem eğer , hiç bir mezar beni toprağın altında tutamayacak. Belki aradığım şey pencere aralığından gelecek ufak bir esinti , belkide dünyanın öbür ucunda duran kirli bir bedenin içindeki masum bir ruh. Bilmiyorum ne aradığımı.

-------------
İstediğin kadar koşabilirsin , eninde sonunda geçmiş bir yerde seni yakalar. Bazen koşupta ulaşmak istediğin yerde bekler geçmiş. Eski sevgilin olur geçmiş, bıraktığın eski sevgilin. Gelir karşında havlusunu yere bırakır. Sana neler kaçırdığını gösterir. Sonra Azrail olur geçmiş, son kez masaya oturmanı ister, iskambil kağıtlarını kesmeni ister. Hayatının son pokerini oynatır adama geçmiş. Yavaş yavaş öldürür bazen sigara gibi. Her gece uykunda avlar seni, bazen güzel bir şarkı eşliğinde. Unutulmayanı unutmanın tek yolu , daha unutulmazını bulmaktır.

29 Temmuz 2012 Pazar

Herkes olamayan kimsenin kaleminden




'' Sen benim için çok değerli bir şarkısın , açmaktan korkarım çünkü bilirim , eğer dinlemeye başlarsam bir daha kapatamam. ''


Eğer uğruna hayatımı kurban edebileceğim birini bulsam hiç durmaz saplardım kendime maziden kanlanmış kör bıçağı. Aslında her gece ölürüm ben , sabahları yeniden doğmak için. Yeni bir kişilik ile , yeni bir adam olarak uyanmak için. Her kelimemde ölürüm ben , noktalarda doğmak için. Arka koltukta unutulmuş gibi , sonunda aşkı bulmuş gibi yaşayabilmek için.Dediğim gibi her zaman '' Ağlayamadığımdan , gülüyorum ''

Yol boyu yanımdan ayrılmayacaksın. İçini bin bir türlü hikaye ile donatacağım senin. Kimi zaman köşe başındaki bir insanın peşinden çok eski devirleri anlatacağım , kimi zamansa ne yöne gideceğini bilmeyen bir genç kızı. Öyle içten , öyle mutlu hikayeler paylaşacağım ki seninle yol devam edecek , yollar uzayacak , ben sende kaybolacağım.

Aşk çift taraflı çıkar ilişkisidr. Erkek bir dostunu öpemeyeceğini , ondan yararlanamayacağını bildiği için yakınlık kuramaz. Kadın erkek dostlarını sever ama onlar için sıradan olduklarını iyi bilir. Kadınlar sahip olmak ister , tek olmak , ait olmak. Bunlarıda bir dost veremez. Ve bunun için kadınlığını kullanır. Çünkü kadınlığı onun değildir , onu takdir edecek olan adama aittir. Kimse kendi bokuna ait olamaz !


Ben hep karakalem kullanmışımdır yazılarımda. Uçlu kalemlere bir türlü alışamadım , olmadı hiç olduramadım. Çabuk kırıldılar her seferinde , dayanamadılar eski sevgililerim gibi duygularıma. Çok uğraştım doğduğum çakıllı yollardan , devletin asfalt yollarına. Bana seçenek sunulmadı , asfalta giderken arabadan attılar beni . Aslında çakıllı yola varmak içinde çok uğraştım. Sonuçta o da yoldu. bakıyorumda şimdi önemli olan yol değil üstündeki yolcular. Ve ben tekim yine yolda , arkamda gölgem , önümde yerin ufka değdiği yer

Önceleri evrimin başlarında bir mazoşisttim. Kendime acı verirken heyecandan ellerim titrerdi , büyük bir hazdı acının verdiği terlemenin kaşlarımdan kurtulup suratımdan süzülüşünü hissetmek. Beni siyah lateks bir body'nin içinde düşünün sadist sahibemin emirlerini yerine getirirken ;

X ; '' Bir hafta kıçında bu çakmakla gezeceksin ! ''
T ; '' Tamam '' 

Ben hiç bir zaman düzgün bir hikaye yazamadım. Sonları getiremezdim çünkü. Sonlar bana göre olmadı , başlarda olmadı. Aslında hikayeler bana göre değildi. Ben çünkü tam ortasında yaşıyorum hayatı. Beni başlatacak biri gelmedi daha , hikayemi başlatacak. Çoğu kitabın açıp direkt sonunu okurdum , sevmezdim beklemeyi. Zamanla büyük alışkanlık edindim. Artık insanlarında sonuna bakıyorum , gider mi gitmez mi diye . Gitmeyecekse zaten bırakıyorum , sonu güzel değilse kitabı bıraktığım gibi. Ulan diyorum bazende , neden peki , neden yaşıyorsun? Sonra cevap sonbahar rüzgarıyla geliyor '' Daha hikayem başlamadı ''
 Felsefi birşeylerde yazamam ben , felsefe sarhoş olup bayılmadan önce önündeki peçeteye 3 5 kelime yazabilen adamlar içindir. Ben hiç bir zaman o kadar sarhoş olmadım , veya bana peçete veren hiç olmadı. Hep hayatın elinden almak zorunda kaldım.

Hikayedeki kötü kadına saygılarla

27 Temmuz 2012 Cuma

ANAHTAR BOŞLUĞUNDAN GELEN KELİMELER

Et Yoktur, Tat Versin Diye Bulyon Kullanırsın. Aşk Yoktur, Tat Versin Diye Sex Yaparsın.


Gökyüzünün en soğuk tarafı hep yalnız insanlarındır. Üşümeye yaktındır onlar. Yatağın soğuk tarafı hep vardır , ve yastığın soğuk tarafına aşıktır onlar.


Hiçbir zaman kolay olmadı benim için , hep çabalamam gerekti. Ne zaman dursam rahat etsem birşeyler oldu. Ben koşmadım çünkü ben hep bekliyordum aslında. Ben doğarken varmıştım insanlığın koştuğu yere. Sadece bir adım gerekiyor , herşeyi bitirmeye ve mutlu olmaya. Ama ben uyuşuk bir adamım. Bekliyorum , rüzgar gelir beni iter diye.
Hiç sevmem silmeyi , silgi güzel değilse hep izi kalmıştır. Hep karalarım , ve bazende defter yakarım. Sorun değil benim için sayfalar , yazılar , anlattıkları. Önemli olan anlayan olduğu sürece. Anlayan olduğu sürece anlamlısındır. Bazende ayna anlar seni , sessizce kafa sallar hoşgörüyle karşılar yalnızlığını , sarılır kendini teselli etme çabana.
Olsaydı benimde sahip olduğum insanlar bende özlerdim . Olsaydı yanımda birileri bende görüştüğümüzde onu değil onsuz ne yapacağımı düşünürdüm. Eğer olsaydı seçim hakkım ben yinede bu yolu seçerdim.
 Toplumun şaklabanı olmaktansa kendi boş dünyamın tek kralı olurdum. Kraliçesiz kralı olurdum belki. Benim dünyam kelimelerden ibaret , beni bir kağıda sığdırabilirsiniz , kağıdı ise bir şişeye sığdırın mümkünse , salın beni denizlere.


Mavi ve siyah ayrılığın rengidir bence. Gök ve yeri , yer ve denizi , denizi ve göğü ayırır mavi. İnsanı dünyadan alır siyah , yoktur daha ötesi. Entellektüel renktir siyah. Düşüneni gösterir hep. Müziğin rengidir siyah ve gidenlerin rengidir. Pembe giyen birini ciddiye alamazsın. Ve belkide en etkileyici renk Sarıdır. Sarı ölümün rengidir. Sıtma krizi sarısı , azrail'in dişlerinin sarısı , mermi sarısı , aptal sarışın sarısı  ve önemliside saman kağıtlarının sarısı.


Adını bilmediğim rüzgarlar yüzüme vuruyor yine , hissedebiliyorum ama içinde dolaşan bedevi nefesini , deve tezeğini ve güzel bir kızın parfümü. Ama benim için pek birşey farketmiyor artık. Kazananlar kötü kokar hep. Mutluluk kokarlar ve mutluluk kötü birşeydir. Düşünsenize biri sizi sadece mutlu ediyor diye onunla olmak istersiniz. Bence önemli olan birinin sizi mutlu edebilmesi değil , mutsuz edebilmesidir. Mutluluk kolay elde edilir , örneğin kakaoyu güney amerikanın yalınayak dolaşan aç çocuklarından alıp kuzey amerikanın kapitalist şişman veletlerine satan bir markanın çikolatası sizi mutlu eder.


Nasıl cahil halk , daha komunizm'in karşıtını kapitalizm değilde faşizm sanıyorsa , daha komunizm'in politik değilde ekonomik bir plan olduğunu bilmiyorsa aşk ve nefrette suç aranmamalı. İnsanların tek suçu fazla düşünmemesi . Binlerce kitap okuduktan sonra , yüzlerce analiz ile kendi inançlarını oluşturmaları yerine doğdukları anda tek bir kitaba bağlı kalmaları . Tanrı iradeyi yanlışlıkla verdi . Nasıl kullanacağını öğretmedi !
Hayata Nasıl'ı soranlar bildiklerini kullanarak hayatı kazanır
Hayata Kim'i soranlar Tanrısını bulur ve tapar
Hayata Neden'i soranlar nedenleri bulur , bir süre savunur ve unutur. Sonra başka nedenler bulur onlarıda savunur , ve yine unutur. 

İmkansızı sevmeyeceksin bence , dizginlenmeyi öğrenmelisin kendini , hani her koyun kendi bacağından asılır derler ya , aynen öyle yaşayacaksın. Çaktırmadan egoist olacaksın. Akıllıca yaşayacaksın 10 adım sonranı düşünerek adım atacaksın. Böyle olursan mutsuz olmazsın asla , ne varki pek mutluda olamazsın
 Belkide dizginlemeyeceksin hiçbirşeyi , bırakacaksın olan olsun. Vurdum duymaz yaşıyacaksın. Yeri gelince çok odun yeri geldiğinde ise romantik oluvereceksin. Yalnızken aynanın karşısında neysen o olacaksın hep.
Veya benim gibi olacaksın , ne yapacağı belli olmayan , her saniye her sözünden , her kelimesinden şaşan , kendiyle çelişen bir adam. Benim gibi insanlar tek bir yerde olamaz. Hani derler ya '' Beni ararsan , kendini bulursun ''.


Kuyruklu bir edgar allen poe gibi yaşıyorum. Her saniye ölümü eski bir dost gibi karşılamaya hazırım. Kapı aralansa diyorum , sevdiğim insan gibi gelse önce azrail , sonra yıllar önce silgisini çaldığım bir kız gibi hesap sorsa , utansam karşısında. Korku olmasın ama , sonra eski sevgilim olsun azrail soyunsun karşımda neler kaçırdığımı göstersin bana hayatta neler kaçırdığımı gösterir gibi.
Peki ya ben diğerleri gibi olmadığımı söylersem?
Ya senin diğer oyunlarına benzemediğimi söylersem?
Sen oyuncusun
Ya ben asla teslim olmayacağımı söylersem?
Zaman içinde veya bana söylendiği gibi
Ben sadece satılık bir ruhum
Bazen herkesden iyi olmana gerek kalmaz , en güçlü olmak yerine seni seven bir kişi için kavanoz açmak yeter , bazen dünyayı kurtarmak yerine seni seven birini gülümsetmek yeter. Herkesden iyi olmana gerek yok. Sadece bir kişi için en iyi ol o sana yeter


Aslında ben cidden mutlu bir adamım. Polyanna benim yanımda eroinman bir fahişe kadar umutsuz kalır. Ben sadece bu dünyaya mutlu olmak için gelmedi. O bulacağım mükemmel insana ait olmaya geldim. Onunla ölmeye geldim , onunla eylül yağmurlarında denize girmeye geldim , benim amacım para değil , benim amacım onun gözlerinde kendimi görebilmek. Huzur içinde ölmek için bir dine ihtiyacım yok , eğer bir Tanrıya inanmamı isterseniz , ben ona inanabilirim , güvenebilirim. Onun için oruç tutar onun üstüne yemin ederim.


Ve bütün dünya aynı olduğu gün bile ortalıkta gezinen benim gibi adamlar olacak. Bozmak için bütün makineleri. Soymak için bütün bankaları. Kimyevi maddeler yerine şarabı tercih etmek için orada olacaklar. Sistemin kurtardığı insan hayatlarına değer vermeyecekler. Şiirlerden fışkırmışçasına , o kadar güzel konuşacaklar ki çevrelerinde binlerce insan toplanacak.. Bazıları susmayı tercih edecek. Dünyaya sahip olabilecekken açlıktan ölecekler


Kendimi ölümsüz olarak görüyorum . Mekan ve zamandan kopalı yıllar oluyor. Bir kıza aşık olmuştum. Onu görmek için otobüse binip 1 saat yol almam gerekiyordu. Bir sabah otobüsü kaçırdım. Aşık olmaktan vazgeçtim

Saygılar
Hikayedeki kötü adam Tolga Avşar