28 Ekim 2012 Pazar

Dokunma dersen ben anlarım


Aylar oldu. Farklısın. Aylar önceki insandan farkın yok. Bu iş doğal değil.Olmadığın biri gibi gözükmeye çalışıyorsun. Sanki kim olduğunu saklamak istiyorsun artık. Eskiden insanların içinde ağlardın, bağıra bağıra şarkı söylerdin insanların sardığı topluluklarda. Şimdi böyle değilsin, ağlamak için güneşin batmasını istiyorsun. Işıktan bile saklıyorsun gözyaşlarını. Şimdi karşında duran aynaya bakarak şarkı söylemek değil, fısıldayamıyorsun bile. Saklıyorsun herşeyi, kim olduğunu, ne olduğunu kendinden saklıyorsun. Diğer insanlarla nasıl konuştuğunu biliyorum, fakat benimle hep az evvel ağlamış gibi konuşuyorsun. Sesinde ve kelimelerinde buruk bir acı var. Belkide saklamaya çalıştığın kişiliğin son çığlıkları ile fısıldıyorsun kulağıma. Herkesten saklasanda ben anlarım. Çünkü seni en iyi ben tanırım. Ve şunu da bil ki. Seni tanıdıkça, kendimi unutuyorum. Seni unuttukça, geleceğimi unutuyorum.

-------------

Rüyalarım bile senin verdiğin huzuru veremiyor bana. Acının kendisi bile senin kadar acı veremiyor bana. Mutluluk bile mutsuz ediyor beni sen olmadan geçen her günün her 86.400 saniyesinde. Korkuyorum beni ölümün alamayacağından senden. Ölümüm olmandan çok  korkuyorum. Biliyorum hiçbir zaman gelmeyeceksin bana. Ve ben ölümsüz kalmak istemiyorum. Tek istediğim sendin.

Duvarların var dört bir yanında. Yıkılmaz sanıyorsun. Sen öyle zannetmeye devam et. Titriyor şimdi duvarların. Yıkılmak üzere. Fakat istersen dokunmam. Sana yaklaştıkça yutkunduğunu hissedebiliyorum. Boğazında biriken düğümler sığmıyor artık, tutmaya çalıştığın gözyaşların gözlerini esir almaya çalışıyor. Ben yaklaştıkça daha çok acıyor canın, daha çok zorluyorsun kendini. Duvarlarında ellerin gibi titremeye başlıyor. Benden korkmuyorsun, sesimden korkuyorsun. Diyeceklerimden, kelimelerimden. Varlığımdan korkmuyorsun, bana olan aşkından korkuyorsun. Çünkü ben senin herkesten saklamaya çalıştığın gözyaşlarınım. Evde gizlice içtiğin sigaranım. Fısıldayarak haykırdığın o küfürüm. Ben senin bağıra çağıra söylemek istediğin o şarkıyım. Kendi kendine engeller koyuyorsun. Önünde koca bir okyanus varken sen özgürlüğü bir cam kavanozda arıyorsun.

Üzülüyorum, çünkü sen bundan fazlasın. Mükemmelliğini saklamaya çalışıyorsun. Sırf insanların düşüncelerinden dolayı, sen kendini saklıyorsun. Ve bir o kadar da iyi biliyorum ki, sen bu son cümleyi okuduktan sonra yine devam edeceksin duvarlarının arkasında kalmaya.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Quid me nutrit, me destruit.






Sen bana biz dediğinde, biliyordum sonunun böyle olacağını. Bir sonu var mı hala bilmiyorum. Fakat ikimiz de mıknatısın negatif yüzleriyiz. Bunu sen de biliyorsun. Ne kadar birleşmeye çalışsak da olmuyor. Ne ben oldurabiliyorum, ne de sen. Benden nefret ediyorsun, çok iyi biliyorum. Beni hayatından söküp atmak istiyorsun. Ama olmuyor biliyorum. Çünkü ben de aynı şeyleri hissediyorum bunu biliyorsun. Sana ihtiyacım var, sana çok ihtiyacım var. Yaşamak için, nefes almak için. Başkalarıyla hayal kurmak için bile sana ihtiyacım var. Çünkü biliyorum ki sen olmazsan, onlarla kuracağım bir gelecek de olmaz. Kördüğüm oluyor düşüncelerim içinde sen oldukça. Seni düşünmüyorum bazen, iyi oluyorum. Normal oluyorum. Aklıma geldiğin zaman eritiyorsun bütün düşüncelerimi. Senden nefret ediyorum, sana ihtiyacım olmasından nefret ediyorum. Ben Kinyas'ım derdim hep. Hayır. Sen Kinyas'sın. Senin için herşey var. Senin çevren var. Senin yaşayacak bir hayatın var. Senin sorunların var çözmeye çalıştığın. Seni sevenler, yanında olanlar var. Bana ihtiyacın yok. Ama benim sana ihtiyacım var. Ben Kayra'yım. Benim hiçbir şeyim yok. Senden başka hiçbir şeyim yok. Sana ihtiyacım var. Sen gidersen ben düşünmez olurum. Sen gidersen buralarda kalmak için bir sebebim kalmaz. Buralarda kalmazsam bir aileye ihtiyacım kalmaz. Bir aileye ihtiyacım kalmazsa, sevgiye ihtiyacım kalmaz. Sevgiye ihtiyacım kalmazsa, duygulara ihtiyacım kalmaz. Duygulara ihtiyacım kalmazsa, yaşamaya ihtiyacım kalmaz. Hiçbir şeyim yok benim. Benim sana ihtiyacım var. Seni sevmeye. Senin sevgin umrumda değil. Nefretin veya sevgin. Sadece seni sevmeye ihtiyacım var yaşamak için. Defol git, öldür kendini. Umrumda olmaz. Kalbimin atması için, sana aşık olmaya ihtiyacım var. 


-------------------

Kendimi bazen çok garip hissediyorum. Bazen elimi yüzüme götürdüğümde bir burun, bir göz, bir ağız bulamamaktan çok korkuyorum. Hayatta sadece seni tanıyormuşum gibi geliyor. Sadece seni. Hayatta başka hiç birşey bilmediğimi düşünüyorum. Aşık olduğum insandan başka hiçbir şey bilmediğimi düşünüyorum bazen. Hem de çok. Seni tanıyorum. Baktığım sensin ama gördüğüm benim. Ve bazende söylediklerimin hiç bir anlamı yok. Bizim yaşamamız için tek bir neden var. O da aşk. Birbirimize karşı hissetiğimiz şey. Onun dışındaki her şey bir dekor aslında. Üzerinde yaşadığımız dünya biz aşık olalım diye yaratılmış. Sen ve ben birbirimizden başka herkesi öldürebileceğimize inanalım diye. Bir yüzün var. Bir burnun, bir ağzın da var. Ben onların hepsine aşığım.

21 Ekim 2012 Pazar

Yastık altı yazıları



Ben aslında hiçbir zaman romantik bir adam olamadım. Ben sadece birkaç şişe şaraptan sonra önüme gelen her kağıda yazılar yazan bir adamım. Belkide birkaç dakikalık bir ön sevişmenin ardından kadının dudaklarından sarhoş olup, bir anda yataktan kalkan ve yazı yazmaya başlayan adamım. Ben 3 4 tekila shotdan sonra piyanonun başına geçip bilmediği dillerde şarkılar besteleyen bir adamım. Ama ne halt olursam olayım ben '' romantik '' değilim. Çünkü ben birine yazmıyorum bu yazıları. Ben hiçbirşeye yazıyorum, hiç kimseye. Çünkü onlar benim en iyi dostlarım. Hiçbirşey her zaman arkamda olur. Beni kollar ve korur. Hiç kimse benim elimi hiç bırakmaz, yürüdüğüm çakıllı yollarda yorulmak bilmez. Senelerdir benimleler. Bende onlara yazıyorum bunları. Onlara besteliyorum her söylediğim şarkıyı.
 

Aslında uğraştım romantik olabilmek için. 6 dilde seni seviyorum dedim, 6 dilde seviştim. 6 dilde yazılar yazdım. Gitarımın üstüne kazıdım sevgimi, derime kazıdım aşkımı. Duvarları boyadım, otobüsün buharlı penceresine yazdım. Ama olmadı, hiçbir zaman olduramadım. Belkide romantik olmak için aşık olmam gerek, belki bağlanmam gerek. Fakat korkuyorum, hepimiz için korkuyorum. Dışarıda bir yerlerde benim gibi bir insan daha var. ve beni arıyor, her gece rüyalarında beni arıyor. Fakat ben daha romantik olmayı bile beceremiyorum

5 Ekim 2012 Cuma

İyi bir son



'' Hadi kendimize yakışır bir son izlettirelim insanoğluna''

Önce perdeler kapanır, ışıklar söner. Alkışlayan eller yavaşlar ve emekliye ayrılır. Hayatların fon müziği çalmaya başlar arka planda. İnsanlar giriş yapan müziğin ne olduğunu tahmin etmeye çalışır son kez, kırmızı koltuklarından kalkıp kendi alışagelmiş müziklerini dinlemeye devam etmeden önce. Kaslarında yeterli gücü toplayıp ayağa kalkanlar unutmuştur bile çalan şarkıyı, ne ifade ettiğini veya solistin nasıl intihar ettiğini.

Epik sessizliğin başıboş dolaştığı salonda perde bir anda gıcırdayarak açıldı. İçerideki nemden ve sıcaktan kıpkırmızı olmuş suratlar perdeye döndü. Sahnede 1.90 boylarında, cılız, vitaminsiz, çirkin ve sarı dişleriyle kırmızı suratlara sırıtan bir adam, thompson marka 2. dünya savaşının kanlı kahramanı olan bir makinalı tüfeğiyle dikiliyordu. Ağzında duran çizik dolu salyalı kibriti yavaşça ağzının ucuna dil hareketleriyle getirmeye çalıştı. Seyirciler nefes dahi almıyordu. Adam ağzındaki kibriti yere tükürüp, ağzını omzunun yardımıyla sildikten sonra namluyu seyircilere doğru yöneltti. Hafifçe namluyla koltukları göstererek korku dilinde '' oturun '' dedi. Kırmızı yüzler yerini tedirgin ve safkan beyaz suratlara bıraktı. Adam ağzındaki dikişleri yırtarcasına esnedi ve kırık sesiyle konuşmaya başladı.

'' Siz.. Bağlı olduğu devletten, sahip olduğu kasadan ve ait olduğu kocalarından para alan değersiz et parçaları. Fırsat verilse cennetten toprak alacak, hakkı olsa para için Tanrı'sını satacak soysuzlar. Banka hesabınızdaki kredi size sadece daha büyük bir kavanoz almaya yeter. Kendinizi daha büyük kavanozlarda daha mı özgür sanacaksınız? Size iyi bir haberim var, şimdi sizi okyanusa salıyorum. Haydi yüzün sizi sefil balıklar ! ''

25-30 saniye ardından sarjörün boşalma sesi duyuldu. Sessizlik ve uğultu saklandığı yerden çıktı. Beyaz suratlar tekrar kırmızıya boyandı. Kan bu sefer derilerinin altındaki damarlarda değil, yaşlılığın verdiği derin yüz hatlarında buluştu. 25 leş koltukta oturuyor, 25 ruh havada uçuşuyordu. 1 adam ise elindeki tüfeği yere atıp başka bir tabancayı belinden çekmekle meşguldü. Tabanca 6 patlar bir revolverdı. 5 mermi yuvası dolu 1'i boştu. Oyunları tersinden oynamayı severdi. Tabancayı dudaklarına götürdü ve öptü. Annesinin onu öptüğü gibi öptü sonunu. 3 saniye içinde kafasına dayadı ölümü ve gıcırdayan tetiği çekti.

5 saniye sonra sahnenin ortasındaki adam diz çöktü ve ağlamaya başladı. Fısıldıyordu içten içten. '' İyi bir son veremedim '' diyordu. İyi bir son veremedim

Gölgesini Satan Adam




Mutluluk. Yaşam amacı. Sonsuzluk. Kendimi ölümsüz gibi görüyorum. Ölümden, zamandan, kendimden, sevgiden, mutluluktan ve huzurdan vazgeçtim. Kim olduğumu boğazımı ıslatırken aynı zamanda yakacak iki şişe biraya takas ettim. Yüzdüm. Çok yüzdüm. Zihnimin karasularından, pasifiğin açık okyanuslarına kadar. Suyun içinde terleyene, damarlarım asit dolana kadar. Bir ara yoruldum ve boğulmaya karar verdim. En dibe battım. Orada anılar buldum. Farklı insanlara ve farklı zamanlara ait anılar. İlgimi çekmedi, başkalarının unutmaya çalıştığı şeyleri hatırlamak. Bende çıktım sudan.Dünyaya baktım. Mazot kokusunu tattım, mutlu bebeklerin borçlu babalarını gördüm. Kocalarının büyük binaları altında güneşlenen kadınları ve nargileyle sevişen adamları izledim. Ateşi sönmeyen berduşlara, hayvan gözüyle bakan takım elbiseler gördüm. İçinde insan olmayan, yürüyen pahalı takım elbiseler gördüm. Yüzükler gördüm.

Hiçbir şey bulamadım dünyada ben. Düştüğüm uçurumun kenarında bir dal parçası yoktu tutunabileceğim. Ölürken son nefesimde adını anacağım, içinde ruh olan bir et parçası yoktu. Ben sadece yaşadım. Dünyaya borçlu kalmamak için aldığım her nefesi, geri verdim. Her şeyi denedim. Azrail oldum, kafa kopardım. Cin oldum, tonikle karıştım. Ferhat oldum, dağları deldim. Mecnun oldum, yarime kavuşamadım. Ne yaptım ne ettiysem olduramadım ben. Dünyaya alışamadım.

---------------------

Ve paragraflarım karıştıkça boşalır zihnim. Soluduğum havadan daha temiz olmayan ellerim her dokunduğunda masum kağıdıma, dökülür olmayan göz yaşlarım. Aslında iyi bilirim. Kağıda damlayan şey mürekkep değil, kalemin göz yaşlarıdır. Benim kadar üzgün ve pişman o da. Benim kadar yaralı.
 Ruhum kadar kara olmayı beceremeyen ince belli kalemim bir çocuk kadar masum olan kağıdımla sevişirken hayranlıkla izliyorum bu tecavüzü. En kirli düşüncelerim. Hepsi doğuyor bu yasak ilişki sonucunda. Ama onlar piç kalacak. Babalarını asla hatırlayamayacaklar. Çünkü kalemim onlar uyandığında başka kağıtların gazozuna ilaç atmaya çalışıyor olacak. Ve yine benim düşüncelerim piç kalacak. Hiç bir yere ait olmayan piçler !

Oksijen kafa yapar


Ben sevgilisini düşünen, duyarlı, saygılı, kişilikli bir adamım. Düzenli bir hayatı olan, ölümden korkan, tanrıya inanan biriyim. Vergilerimi ödüyorum, 3 ayda bir diş kontrollerimi yaptırıyorum. Bana kendimi nasıl daha fazla insan yapabileceğimi anlatan bir dergiye aboneyim. Ben artık hikayede ki kötü adam değilim. Ben gölgesini satan adamım. Ben kim olduğunu satan adamım. Ben karanlık tarafını se

zonluk kiraya veren bir adamım. Ben hiçbir şeyim. Ben herşeyim. Ben Tanrıyım. Ben kapitalizmin en alt halkasında ezilen bir köleyim. Ben bir piçim. Ben kendi kalbine tecavüz etmiş biriyim. Ben ruhunu gitarı için satmış bir adamım. Ben kimim? Ben jack daniels şişesinin içindeki elma suyuyum. Ben şarap şişesi içindeki vişne suyuyum. Ben bali tüpünün içinde ki oksijenim. VE OKSIJEN KAFA YAPAR.

---------

Bir kadın var. Fena değil. Yüzü çok güzel. Teni votka, dudakları şarap, saçları viski ve gözleri absinthe. Tekno müzik çalan ucuz diskoların pahalı kokteylisi. Arka fonunda ''where is my mind'' çalan hayatımda bağlı olduğum tek içki. Ona içki demek az olur. O benim için içebildiğim bir molotov kokteyli. Kim olduğunu bilmeyen bir adama aşık. adam çirkin, adam acımasız. Fakat kadın korkmuyor dede korkut hikayelerinde fırlamış bu adamdan. Ruhu kara topraktan şaha kalkmış bu şeytandan.
 Adam kalbinde bir sızıyla dolanıyor her taşını ezbere bildiği fakat adını bilmediği sokaklarda, elleri ceplerinde. Yazılar yazıyor bulduğu duvarların sert yüzeylerine, kağıt parçalarının beyaz olanlarına, kadınların kırmızı dudaklarına. Her kelimesi ile unutuyor geçmişini ve kimliğini.. Adam kadına ''Ben senim'' diyor. Fakat ikisi de bilmiyor kim olduklarını. Adam ve kadın. Birbiri için yaratılan iki varlık. Ulaşmak istiyor ait oldukları yere, ve unutmak istiyor geldikleri yeri. Fakat ikisi de biliyor ait oldukların yerin '' Biz '' kelimesi olduğunu.

----------