23 Temmuz 2014 Çarşamba

Kaderin, bir çay içimi sevgili.


İçinde gençlerin uyuşturucu kullandığı inşaatı bitmemiş, noktası bir türlü konmamış, 
müteahhitlerin arsasını almak için binlerce takla attığı bir gece kondu gibi hissediyorum son günlerde. Zihnimde ise bir ucu körü dilencinin yattığı asfalta, diğer ucu yıldızların ötesinde ki o babacan gülümsemeye değen bir gökdelen misali. Siyahım tuttu benim yine. Papazım da kalmadı. Yaşanmışlıklara ağlayacak gücüm, yaşayacaklarımı bekleyecek umudum hep pas tuttu işlemeye işlemeye. Bana karşı beslediğiniz baş örtülü duygular yaptı beni böyle. Cesaret, aşk, arzu akan dudaklarınızdan bir avuçta bana vermediniz. Zorla söktüm bende. Yapıştım hayatın dudaklarına. İndirdim ellerimi belinden aşağıya. Yumrukladı göğsümü. Cinsi münasebete hep hayat mı girecek? Bu kadar konuştuğum yeter. Gidip her düşen göz yaşına bir anlam biçeceğim.


 Ben seninleyken daha az kimsesiz, daha az yalnız hissediyorum. Mutlu olduğum yok benimde. Ne zamandır göz yaşı biriktiriyorum senin için. Doldu artık ceplerim. Hem bak sonra gider onlar. Gerçek hikayemiz o zaman başlar. Yapma, deme böyle. Biliyorsun sende. Daha başlamadık bile! Yapma. Yarından hiçbir umudun olmadığı için bugünle ve geçmişle bitiremezsin her şeyi. Kime anlatıyorum ben. Bu kadar konuştuğum yeter. Gidip yağan yağmura şarkılar okuyacağım.

Yıldızlara çakılan o insanlardan mısın sende? Gel otur bir çayımı iç. Yabancısın buralara değil mi? Bende öyleyim. Tüm bu koşuşturma, trafik, küfür, savaş, kan, çığlık. Çok garip değil mi? Ben mi ne yapıyorum? İşte izliyorum. Sigaram var çayım var. Oturdum izliyorum olanları. Yalnızım evet. Seni hangi rüzgar attı buralara? Öğrenirsin yakında o halde. Sigara kullanıyor musun? Başlarsın yakında o halde. Bir bardak daha çay? Bugünü yarına hamile bırakalım mı ne dersin? Nasıl anlamazsın. Hey bir dakika nereye gidiyorsun? Bak hava kapalı üşürsün oralarda. Hey ! Dur çayın bitmedi ! Çayın... Ağlar arkandan ! Bitirseydin keşke.. Bu kadar konuştuğum yeter. Gidip her gidişte yarım kalmışlara şiirler yazacağım.

Son bir sigaram, son bir şarkım kaldı bu gece için. Tüm aldatılmışlar, tüm uykusuzlar, tüm alakasızlar için. Oradasınız dostlarım biliyorum. Kimsesiz değiliz. Ben varım burada. Gelin. Kelimelerin altında, rüyaların bulutlara değdiği yerde uyuruz bizde. Ben gelemiyorum sizlere. Ama şarkılarımı yollarım size. Sizde alkışlarınızı, gelmişinizi, geçmişinizi, dertlerinizi, tebessümlerinizi yollayın bana. Bu kadar konuştuğum yeter. Gidip kalbi sancıyan her yaşama bir selam vereceğim.




Şiirlerde romanlarda

Gelmiş geçmiş zamanlarda
Tamburlarda kemanlarda
Şarkılarda yaşıyorum

Sevgilerden nakışlarla
Mutlu mutsuz bakışlarla
Kalpten kalbe akışlarla
Alkışlarla yaşıyorum
 

18 Temmuz 2014 Cuma

Uykusuz Adam Ve Ölümcek Kadın



Yavaş yavaş siliniyor seninle ilgili anılarım. Unutuyorum beraber işlediğimiz günahları, hayatın suratına suratına vurduğumuz kahkahaları, tuzlu gözyaşlarını..
 Ayıp ediyorum kendime, keman belli kadınıma, bir garip gri kokan yazılarıma, o sürekli dinlediğim güzel şarkıya, içemediğim her bir şaraba ve sigaraya. Geceleri kumsalları neden seviyorum biliyor musun? Çünkü orada günah diye bir şey yok. Ayıp yok. Herkes ayrı bir telden sevişiyor. Farklı tenlere yazılmış şarkıları farklı tonlarda dinliyor. Bir sonraki rüzgarın kimi devireceğini kimse önemsemiyor, bir sonraki üzüntünün ya da.

-------------------------------------------------------------------

 Güneşi göremiyorum ama hava aydınlık. Gece mi sabaha dönüyor yoksa akşam mı oluyoruz biz diye soruyorum kendime. Önümde bir manzara ki, eli elimdeki kadının yüzünden güzel. Bulutlardan rüyalarıma koşan, kabuslarımla savaşan kadınımdan güzel. En mutlu anında bile zehirlemek istiyor kendini insan. Yakıyorum bir sigara daha. Kadınımda yakıyor. Bakıyoruz beraber. Bir yerlere. Belki beraber uyanacağımız o sabaha, belki ayrılacağımız o güne. Saate. Sanırım.. Sanırım biz de çoktan unuttuk dünya dediklerini..

---------------------------------------------------------------------

 Doğumundan sağ kurtulamayan bir kaç müstehcen ruhuz biz. O masmavi çimenleri, yemyeşil gökyüzünü hiç göremedik. Mutsuzluğu yazmak kolay. Ama ne kalemim ne de yorgun gözlerim yetiyor şimdi mutluluğun hüküm sürdüğü pembe karavanları yazmaya. Bir kadının kahkahasını yazmak o kadar zor ki. Ben anca o kadının son sigarasını yazarım. Belki bir de gözyaşlarını. Bu yüzden değerli kaldı hep sonlar benim için. Tıpkı '' Ulan bir kadın olsa da, şöyle bir güzel sikse duygularımızı. Açsak bir şarap, yarıya kadar içip gerisini gözyaşıyla doldursak'' diyen dostum gibi.

---------------------------------------------------------------------

Ben sana bağımlı değilim Dorothy. Hiç olmadım. Dudak tiryakisiyim ben. İstemiyorum hep cebimde, yanımda olmanı. Ama dertli anlarımda yakmak istiyorum seni. Güzel bir şarkı eşliğinde içmek istiyorum gözlerini. Çok mu sanki Dorothy, ne olur ben her istediğimde gelsen. Sakın bana benimde hayatım var deme. Sakın deme. Biliyorum yalan olduğunu. Bozamazsın ezberimi. Hayatının olamaz senin, hayatın benim senin. Kurgunu ben yazdım Dorothy! Adını bile ben sana verdim! Her istediğimde gelmeyeceksen boşuna mı yazdım ben seni? Üzeceksen beni... Durma üz hadi Dorothy. İhtiyacım var buna da. Üz beni. Yak canımı. Ama gel sonra. Öp. Geçmez belki sen öpünce. Ama sen öp yine de Dorothy.

-----------------------------------------------------------------------------

Uzunca bir süredir, günleri saymıyorum. Dünün bugün olduğunu sanıp duruyorum. Geceyi ve gündüzü, sizler uyurken ben yaşıyorum. Göz kapaklarınızın ardındayım. Gelin bulun lütfen beni. Sokak lambaları o kadar yalnız ki. Onları da bulun. Hayvanlar için bir kap su koymayı unutmayın. Bir kadına şiir okuyun. Bir adamın yazılarına ilham olun. Gidin, müzik yapın. Kumsalda oturun ve hayata küfredin. Gelin bulun o anlarda lütfen beni. Kumsallar geceleri o kadar yalnız ki. Onları da bulun. Söylenmemiş sözünüz kaldıysa yazın gitsin duvarlara. Yüzün dumanda, ama boğulmayın. Gidin halay çekin, belki hayatınızın aşkı da orada olur.. Elini tutarsınız.

------------------------------------------------------------------------------------------------

Seni sorana her yanım derim.

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Meksika Açmazı


 ''Hey Dorothy!'' dedi adam. Elinde bir şişe Terla İtalio Barola vardı. Diğer elinde parmaklarının arasında çaprazlayıp tuttuğu iki kadeh. ''İçmiyor musun daha? Bir bardak? İki? Nerede şimdi o eski halin, benimle içmek isteyen, bana sarılmak, beni sarhoşken öpmek isteyen halin! Söyle bana Dorothy, en son ne zaman öptün birini? En son ne zaman silindi dudaklarından benim rüyalarımın badem kokusu? Kiminle aya bandın şarabını en son?'' Sesi yükselmeye başlıyordu adamın. 9/8lik bir folk ritim duyuluyordu sesinin arkasında çalan. Charles'ın sesi belki de. Kabus siyahından yapılma o sesi.

Adam elindeki bardakları yere fırlattı. ''Her köşe başında seni düşünmekten bıktım, duyuyor musun? İçimi parçalayan senden! Her gecenin seni anlatmasından, her gündüzün sensiz sabahlatmasından bıktım.Seni takip etmekten bıktım Dorothy. Neler düşündüğünü tahmin etmekten. Başka kadınlara -hemde güzel olanlara- senden bahsetmekten bıktım. Sana ait olamamak acıtıyor içimi. Beni takmıyor musun şu an, yoksa içten içe çürüyor musun sende çok merak ediyorum Dorothy. Senin adın benim için hep sevgiyi, tebessümü ve pembe tonlarına ait şeyleri çağrıştırırdı. Sonra bir ara kırmızıyı çağrıştırdı. Ama şimdi acıyı, nefreti ve siyahı çağrıştırıyor Dorothy. Korkutuyor bu beni. Etrafımda acıyı çağrıştıran o kadar şey varken, siyahın tonunda onca düşüncem varken şimdi sende gelip çöktün dehlizlerimde yaşayan çelimsiz tanrının tepesine. Açlıktan kaburgaları görünüyor kalbimin. Dokunabilecek miyim saçlarına Dorothy, yaptğımın hataları telafi edene dek ölmeli miyim, yoksa sonsuz bir cehennem mi senin yokluğun? Halbuki ben sana Tanrı'ya inanmadığım kadar inanmıştım. Sonsuza kadar kalmamalıyım burada.. ''

Adam duvara sırtını yaslıyıp diz çöktü. Elinde ki şarap şişesini ters çevirdi, Şöyle bir baktı akmayan damlaya. Üzüldü. Elini iç cebine sokup bir sakız(!) çıkardı. Baktı sakıza. Aylardır. Aylardır sakız çiğnemiyordu. Ne ara dönmüştü bu hale. Karşısında o çok sevdiği kadın vardı. Konuşma fırsatı duruyordu. Ama o yine de konuşamıyordu. O kadar kelimesi vardı ki içinde biriktirdiği, o kadar şarkısı, o kadar şarabı, çayı, şiiri, battaniyesi, kumsalı, denizi, ayı... Kumbara kalpli biri oluvermişti. Kendinden bile saklıyordu güzel anları. Bir damla düştü adamın gözünden sakıza. Hafif koyulaştı damlanın düştüğü yer.. Sakızı ağzına attı sonra adam. Çiğnemeye başladı. Daha önce hiç sakız çiğnememiş gibi. Çiğnedikçe sakinleşiyor, çiğnedikçe daha da aşık oluyordu nedense karşısında ki kadına. Bir sayfa daha çevirmek istiyordu. Çevirdi. Sonra bir sayfa daha. Kitaptan gelen o koku hiç bitmedi. Arıyordu adam, Dorothy'nin cevabını. Sessiz kalamazdı Dorothy, ne demeliydi. Bir kitap, iki kitap, birkaç eski sayfa derken buldu cevabı.

Onu gece boyu sessizce ağlatacak cevabı buldu adam. 13 Temmuz 1954'de ölmüş bir ressamdan geldi Dorothy'nin sesi. Bu sefer ölüyor gibiydi o ses. Hiç olmadığı kadar hemde. Hıçkırıyordu birbiri ardına gelen kelimeler. Erdemli bir nefret, bir babanın kızına bağırması gibi bir şeydi. Bir Tanrı gibi yüceydi Dorothy'nin sesi. Ve bu son vahiysiymiş gibi konuşuyordu.

 ''Senden niye vazgeçtim Diego!

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden “sen” olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
                                                                      Frida Kahlo''
 

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Yine bakmadı Dorothy!



 Benim bipolarım bozulmuş, sende yenisi var mı? Elimde hep siyah kalmış bu gece, sende kırmızı var mı? Bak yalnızlık sarmış yine dört bir yanımı, sende fazladan seviş var mı? Ah sevgili, söyleyemediğim o kadar kelime bıraktın ki geride... Sende söylenmiş olanlarından var mı? Benden sonra seviştiğin adamlardan kalan artıklarla da yetinirim ben. Öyle bir durumdayım ki, bazen ellerim titriyor. Aşksızlıktan, sensizlikten.. Sabah 9'da dönüyorum genelde eve. Uyuyorum sonra da.

 İnsan vücudu kaldıramaz hem gece hem de gündüzü aynı günde yaşamayı. Ben kaldırabiliyorum sevgili. Ama az kaldı yıkılıp yok olacağım.  Tıpkı rüyayla gerçek arasında kalmak gibi. Sensizliği alkolle, denizle, kahkahayla bedenimden atabileceğim bir geceden, yine sensiz geçireceğim bir güne adım atmak. O yüzden gündüzleri uyuyorum. Uyumadan önceyse bir piyano gibi gezdiriyorum ellerimi bu tuşlarda. Yazıyorum. Belki üstüne alınırsın diye. Belki gelirsin diye. Ben seni aslında hiç özlemiyorum. Sana ihtiyacım var. Bundan nefret ediyorum. Tıpkı eroin gibisin. Karın ağrımı bir tek sen geçiriyorsun!

 Çernobil nükleer reaktörünün patlamasıyla etrafa yayılan radyasyona maruz kalan bebek mamaları ile beslenen ve gerek zihnen, gerekse bedenen hasara uğrayanların oluşturduğu kuşağı biliyorsun değil mi sevgili? X kuşağı. Kayıp kuşak. Loss of Innocence. Ve onların o güzel mottoları; I'm not a target market!

 Hala müzik dinlerken seni, sigara içmeyi, boş bir sokakta yalnız başıma yürümeyi, seni, yazı yazmayı, göğe yükselip düşmeyi, parçalanmayı, ciğerlerimi doldurmayı, duvara, boyuta, Tanrı'ya yumruk atmayı istiyorum. Hedef kitlen artık ben değilim biliyorum Tanrı'm. Ama bana en azından son bir şans ver.. Bari bir dal ver.. Nasıl bastırmalıyım o zaman acımı? Daha fazla uyuşturucu mu, daha fazla uyku mu, daha fazla umursamazlık mı, daha fazla kaçış mı? Bunlar beni bir gerizekalıdan başka bir şey yapmıyor Tanrı'm! Radyasyona maruz kalmış bebek mamalarından da yemedim ben! 80'lerde de doğmadım! Peki neden Tanrı'm, neden benim ruhum sakat doğdu? Neden kalbimi kaybedecek kadar sakar doğdu?