12 Eylül 2015 Cumartesi

Polaroid Cehennem


Loneliness has followed me my whole life, everywhere. In bars, in cars, sidewalks, stores, everywhere. There's no escape. I'm God's lonely man.


Onüç eylül ikibinbeş

Saat üçü bilmemkaç geçiyor.

Sayın yolcularımız. Saatlerin önemsendiği günlere giriş yapmış bulunmaktayız. Burada yaklaşık iki üç ay mola vereceğiz. Uyuşturucularınızı, boşverli türkülerinizi ve de seviştiğiniz cesetleri otobüste bırakabilirsiniz. Fakat sorumluluk firmamıza ait değildir!


Burnum kaşınıyor, ama böyle arılar varmış gibi. 

-O filmi hatırlıyor musun? Tüm film siyah beyaz olmasına rağmen, sadece bir kız çocuğu renkliydi kırmızı paltosuyla. İşte benim için o kız çocuğu gibisin. Daha fazla nasıl anlatabilirim bunu bilmiyorum. Salih'in Tina'nın evinde düşürdüğü kolye gibi. Okudun mu o romanı?

Cinayetlerimin anksiyetemi dindirmeyeceğini bilseydim, devam eder miydim? Paslı demir kokusunu her gün ciğerlerime çekmek zorunda kalır mıydım? Bilmiyorum. Tuvaletteyim ve elimde oda parfümü var. Telefonumu, kadınımla beraber kurabiye kavanozuna sakladım. Kelebeklerim havlıyor. Solucanlar yüzüyor yatağımda yine. Bu yüzden uyuyamıyorum. Bu yüzden reçetesini dahi okumadığım Mathilda avcu dolusu ilaç kullanıyorum. Çilek reçeli kıvamındaki ruhum akıyor burnumdan. Alerjim var. Oda parfümlerine, temizlik malzemelerine, insan kokusuna, güneşe. Doktor bunları söyledikten sonra sigara dedi, sözünü kestim. Yok, teşekkür ederim dedim. Bu yaşa gelmiş adamım, doktorumdan sigara mı alayım bir de?

Ulan yavşak, sen sus. Sen isimlere göre bile sınıfsal aidat yapan bir insansın. Senin barınacak tenin yok, hala kalkmış bana hayatın sonu ve ne kadar dipte olduğunla ilgili edebiyat yapmaya çalışıyorsun.


Müzik zevklerinizi, hippilik hayallerinizi, geceleri nasıl öldüğünüz haberlerini ve de gazetelerin birkaç günlük manşetlerine yansıyacak gözyaşlarınızı alıp akciğerlerimdeki yırtılması pek olağan zarlara sokmak, sizleri orada boğmaz istiyorum sevgili okurlar. 1978 kokan ruhlarınız, şu katlanamadığım melankolik tavırlarınız surat derimi tırnak aralarıma kaçırıyor. O asla gidemediğiniz polaroid manzaralara gitmenizi sizlerden çok istiyorum. Elime ne geçerse çekip, şurada bir yerde sızacağım birkaç dakikalığına. O vakte kadar, kavuşamadığınız, bulamadığınız sevgililerinize, istediğiniz kıyafetlere, ufak kafa yapıcı maddelere ve yazılarınızla başardığınız üne sahip olup hemen ardından da siktir olup gitmiş olmanız dileğiyle.

Çenem kasılıyor, ama böyle sigara içmezsin uzun süre, bir de sinirlisindir, hava hafif soğuk olmasına rağmen terliyorsundur ya.

Bu gece. Şimdi. Uzun bir sokaktasın. Arkadaşlarınla eğlenmiş, evine dönüyorsun. Korkuyorsun biraz. Sağın ve solunda çalılıklar var. Devlet babanın yapmadığı yollarda yürüyen tosun çocuğusun. Soğuk rüzgarlar kulaklarında uğulduyor. İnsanlar ait değil bu saatlerde bu yollara diyor. Hayvanlar ait. Kuduz hayvanlar. Kuduz bir köpek görmekten korkma. Ceketini çıkar, koluna dola. Hafifçe çöm yere doğru ve ceketini doladığın kolunu öne doğru uzat. Biraz ısırır. Ona odaklanır bir tek. Bırakır, gidersin yavaş adımlarla. Kuduz bir adam görmekten korkma. İlk hamlesini bekle, savuştur, alnına bir yumruk at, bacağına bir tekme. Odaklanamaz sana. Koşar adımlarla ilerle. Peki ya, kuduz bir kadın gördüğünde... Konuşmaya çalışma. Tek yaptığın monolog konuşmasına gürültüler eklemek olacaktır. Kaçmaya çalışma. Sen kaçtıkça yorulmadan, pes etmeden kovalayacaktır. Ondan korktuğunu sakın belli etme. Egosu kabaracak, daha da konuşacaktır kendi, ve kendi dünyasının astronomik dertleriyle ilgili. Nefes dahi alma. Bekle sadece. Sinirlerini bozmasını bekle. Sinirlerin bozuldu mu? Sakın vurma ona. Eğer vurursan bu sefer dengesiz güçten, senin ne kadar aşağılık olduğundan bahsedecektir. Sessiz kal. İzle. Umursuyormuş gibi yap anlattıklarını. Vay be! de. Benim başıma gelse, ne yapardım bilmiyordum. Özel olduğunu söyle ona. Çok özel. Tanrıçalara benzet. Kadındaşlarına, güçlü kadındaşlarına. Kuduz olmayan, gerçek dertleri olan ve bunlarla başa çıkmaya çalışmış kadındaşlarına benzet onu. Frida'ya, Tezer'e. Kanat'a benzet onu. Kullanmaktan it gibi korktuğu, ama bir o kadarda özendiği eroini anlat biraz. Çözüm olmadığını falan anlatmaya çalışma tabi ki. O kafasında daha güçlüsünü kullanıyor her gün. Daha güçlülerinden vazgeçti kafasında. Bağımlı olamama sorunu var onda. Oysa ne kadar da bağlı değil mi tüm bu bağlı olamama duygusuna? Kıyafetlerine, sözlerine, bir avuç yalandan dostuna ve de yapmacık hareketlere. Yapma. Sinirini bozma. Topla kendini. Seviş onunla. Kaçamazsın başka yolda. Koşarak yorulursun. Kovalamaya çalışma, köşeden dönerler, göremezsin bir daha. Ardından çıkıverirler. Seviş. Güzel seviş. O kadar güzel seviş ki, onun içinmiş sansın dünya. Onun içinmiş sansın bedenin, terlemelerin, ve uğraşın. Onun içindir de zaten. Kuduz kadının dünyasına girdiğin andan itibaren her şey onundur ve o her şeyden vazgeçer. Senden de vazgeçecektir. Ta ki o ıssız yolda bir daha seni gördüğünde. Tabi ki, sen, kuduz hayvanlarla, kuduz adamlarla çarpışmış, yine de o yolu tercih eden sen, vazgeçeceksin o yoldan. Gitmeyeceksin bir daha. Değil mi? Değil mi? Cevap ver bana yere bakma!

-Tolga?

Seni aşağılık herif.


-----------------------------------------------------------------
Küçükken kapı zillerine basıp kaçmanın cinayete ne çok benzediğini sana kanıtlayacağım. Korkma kardeşim, gel içeri...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder