Usul usul sızıyorum gündüze. Gözlerimin kamaştığını görebiliyorsunuzdur umarım. Biri şu güneşi kısmalı. Bir de lütfen arka fona daha güzel müzikler alabilir miyim? Sessizlik yakışmıyor mutluluğa. Şu boş yolun etrafına biraz sazlık koyalım. Gün ışığını filtrelesin. Ama aralarından da birkaç metre ötedeki denizin maviliği seçilsin bakınca. Araba? Arkasında, oturanın canını yakmaması için demir parçanın üstüne konulmuş yastık olan bir bisiklet. Önünde de sepeti. Rengi solmuş bir kırmızı bisiklet hemde. Siyah direksiyonlu. Ben sürüyorum, yastığın üzerinde de o otursun. Sepette 90'lardan kalma radyomuz. Ve radyoda da ne alakaysa Ode To Viceroy çalsın.
Tamam gerçekçi olalım radyoyu boşverin, telefon da olur. Salad Days'de çalabilir. Polaroid fotoğraf makinamın yanında durabilir. Giderim ben de o zaman. Kalpten. Birkaç kilometre ötedeki kumsala doğru giderim.
Hafif kızarık elmacık kemiklerimizin üstündeki deri, biraz da bronzlaşmışız. Güneş yakıyor ama rüzgar da hafifletiyor umursamayacak kadar. Eğer hafifletmezse hızlanırım. Umursamak istemiyorum. Hiçbir şeyi. Sazlıklardan tutun, direksiyona kadar. Tek umursadığım şey o yastıktaki kadın. O yüzden siz boşverin bu manzarayı. Gelin, simsiyah bir boya dökelim bu tabloya. Onu çizelim beyaza bulanmış bir fırçayla. Şimdi de ıslanmış, parıl parıl parlayan asfalt yol. Birkaç bina serpiştirin, boş koliler ve çöp konteynerları. Taşları kırık iki kaldırım. Kepenkleri kapatılmış mağazalar. Neyi mi unuttuk? Sokak lambaları. Her yere. Onun adını ezbere bilen sokak lambaları hemde. Konteynerların aralarına da kediler. Gökte yıldızlar, bulutların arasından sıyrılmaya çalışsın. Ay olmasın. Olsa bile soluk görünsün, aşamasın sabaha karşı yağacak olan bulutları. Şimdi sıra bende. Çizin beni. Asfaltın tam ortasında yere uzanmış, bir eli havada. Yanına dokunuyor eliyle. Çağırıyor kadını. Kadın ayakta olsun, gülümsesin. Ama o gözlerle. Hangi mi? Hani birinin yaptığı aptalca hareketin altında size olan aşkı yatar, sizde bunu bilirsiniz ya, aynen öyle işte. Yok mu? Bilmiyor musunuz? Hiç mi görmediniz? Aşkı mı yaşamadınız yoksa aptalca hareketlerden kaçan biri misiniz? O halde burada ne işiniz var? Neyse. Atın bu tuvali o halde. Duvara çivileseniz bile tutmaz bu. O gülümseme olmadan tutmaz. Hepimiz bir gün göreceğiz sokak lambalarını, kedileri, yağmurlu asfaltları ve o asfaltta yatan sarhoş adamları. Fakat hangi biriniz göreceğine emin, o ışıl ışıl parlayan, kısık mayhoş gözleri ve altındaki ana rahmi gibi sıcak gülümsemeyi?
---------------------------------------------------------------------------------------------------
''Herkesin inandığı bir şey var şu amınakoduğumun hayatında. Benimki de sensin lan.''
Ganja kokan matruşkalar gibi sanardık birbirimizi. Sarıp sarmalardık çarşaflara, hiç çekinmez, utanmaz yakar içerdik insanları bir bir. Farklı kumsalların medcezir çizgileriydik biz anlayacağın. O Akdeniz'le sevişirdi uykusu bölündüğünde, ben Ege'yle savaşırdım her kahpe gece.
----------------------------------------------------------------------------------------------
''Tolga uyan lan.''
Baş ağrım. Evet! Artık benimle konuşuyor. Uyandırıyor hatta. Sabahın sekizinde.
''Kalk bir sigara yak oğlum''
Niye bu kadar kasılıyor çenem sabahları? Dişlerim ağrıyor, diş etlerim sızlıyor. Nerede bu çakmak? Açım ben. Ne yesem acaba? Yolda bir şeyler atıştırabilirim. Günaydın sevgilim. Nasıl, rahat uyudun mu? Yine aynı kabuslar bende ya. Dün geceden kalma baş ağrım var biraz ama iyiyim onun haricinde. Kaç gibi buluşuruz bugün? Anahtar. Cüzdan. Telefon. Sigara ve çakmak. Bu soğuk ne anasını satıyım. Benim bugün öğlen bire kadar dersim var. Çıkışta direkt yanına gelirim, belki biraz vakit geçiririz. Dün gece olanları anlatırım. Nereye otursam? Arkalarda bir yer. Hoca gelmeyecek mi lan acaba? Tamam yavrum, iyi dersler. Bit artık. Bit. 20 dakika mı geçmiş? Kart basıp kaçayım, biraz yemek yerim. Ben çıktım hayatım, eve geçerken bir şeyler yerim. Senin gelmeni beklerim. Tamam ararsın. Tavuk mu tantuni? Niye hiç inandırıcı değil? Paket yaptırıp evde yiyeyim, belki bir şeyler izlerim. Alo kanka. Çıktın mı sen evden? Bende şimdi gidiyorum çıktım dersten. Sonrasında manite kaçıcam, akşamüstü uğrarım eve. Bir şey olursa ara. Evdeyim. Dizi mi film mi? Aa yeni bölümü mü çıkmış?
''Ağrı kesici al bence. Dayanamazsın.''
Yok hayatım geçmedi ama ağrı kesici kullanmayacağım. Tamam çıkıyorum bende şimdi, beş dakikaya sendeyim. Başım.. Ağrı dağı. Anahtar, telefon, çakmak ve sigara.
----------------------------------------------------------------------------------------------
Özlüyor muyum? Neyi diye sorma işte. Biliyorsun. Geçmiş yaşamımı. Uyuşturucuyu, karşılığını düşünmeden yapılan seksi, düşüşlerde dinlenilen şarkıları, yalnızlık acısını ve litrelerce alkolü. Umursamadan para harcamayı, bitince de evden dışarı adım atmamayı. İlk görüşmemde eve gelmeyi kabul eden kadınları, sabahları kendimi bulduğum yabancı evleri, soğuk yastıkları. Uykusuz geceleri ve o evlerden kaçmak için sabahın körüne kurulmuş saatleri. Serseri bir kurşun gibi yaşamayı hayatı.
Hayır.
------------------------------------------------------------------------------------------
Yazı yazamıyorum demeyeceğim. Yazmıyorum. Yazmak beni tüketiyor. Öldürüyor. Kahrediyor, mahvediyor. Her ne sikimse işte. Yaza yaza delirmek istemiyorum tekrardan. Elimdekilerin bazılarını temize çekmeyi düşünüyorum, ama uğramam uzun bir süre gibi duruyor buralara. Damarlarımda acıların kol gezdiği zamanlarda oluşuveriyor 'vay be!' denilen yazılar. Eh, orospunun yemini yarrağı görene kadar derler. Büyük konuşmayacağım. Şimdilik sadece kafa dinliyorum ve kitap projem, sevgilim, dostlarım, mali durumlarım ve iflas etmenin eşiğinde duran iç organlarım üzerinde yoğunlaşacağım.
Sanatlı kalın, sevgiyle kalın. Yalnız kalın da azıcık adam olun kardoğlar. Şu ekranlardan daha çok bakın kendinize ve kedinize. Belki o zaman, bir şeyler yoluna girer. Kim bilir? Siz şu anda bu yazıları okurken, kader usul usul örüyordur ağlarını..
Şaka lan şaka. Bir sikin olduğu yok. Hiçbir şey de geçmiyor. Doğumla ölüm tarihiniz arasındaki tireden başka bir bok değilsiniz. Bari o zayıf, güçsüz, çelimsiz vücudunuzu birilerini tatmin etmek için kullanın ki bir halta yarasın. Kadınları okşayın, adamlara sarılın.
Unutmayın, şiir okumaktan daha güzeli varsa, bir şiir ezberleyip birinin gözlerine bakarak söylemektir. Adını bilmediğiniz ilaçların kafasını yaşamaya, o insanı bulana kadar da hiç durmadan aramaya, yorulmaya, sevişmeye, düşmeye, sarhoş olmaya, kusmaya ve uykusuz kalmaya devam. Umut edin ki yirmi yedinizden önce gelsin.
Hoşçakalın, sanatlı kalın dostlar.
--------------------------------------------------------------------------------------------
''Herkesin inandığı bir şey var şu amınakoduğumun hayatında. Benimki de sensin lan.''
Ganja kokan matruşkalar gibi sanardık birbirimizi. Sarıp sarmalardık çarşaflara, hiç çekinmez, utanmaz yakar içerdik insanları bir bir. Farklı kumsalların medcezir çizgileriydik biz anlayacağın. O Akdeniz'le sevişirdi uykusu bölündüğünde, ben Ege'yle savaşırdım her kahpe gece.
----------------------------------------------------------------------------------------------
''Tolga uyan lan.''
Baş ağrım. Evet! Artık benimle konuşuyor. Uyandırıyor hatta. Sabahın sekizinde.
''Kalk bir sigara yak oğlum''
Niye bu kadar kasılıyor çenem sabahları? Dişlerim ağrıyor, diş etlerim sızlıyor. Nerede bu çakmak? Açım ben. Ne yesem acaba? Yolda bir şeyler atıştırabilirim. Günaydın sevgilim. Nasıl, rahat uyudun mu? Yine aynı kabuslar bende ya. Dün geceden kalma baş ağrım var biraz ama iyiyim onun haricinde. Kaç gibi buluşuruz bugün? Anahtar. Cüzdan. Telefon. Sigara ve çakmak. Bu soğuk ne anasını satıyım. Benim bugün öğlen bire kadar dersim var. Çıkışta direkt yanına gelirim, belki biraz vakit geçiririz. Dün gece olanları anlatırım. Nereye otursam? Arkalarda bir yer. Hoca gelmeyecek mi lan acaba? Tamam yavrum, iyi dersler. Bit artık. Bit. 20 dakika mı geçmiş? Kart basıp kaçayım, biraz yemek yerim. Ben çıktım hayatım, eve geçerken bir şeyler yerim. Senin gelmeni beklerim. Tamam ararsın. Tavuk mu tantuni? Niye hiç inandırıcı değil? Paket yaptırıp evde yiyeyim, belki bir şeyler izlerim. Alo kanka. Çıktın mı sen evden? Bende şimdi gidiyorum çıktım dersten. Sonrasında manite kaçıcam, akşamüstü uğrarım eve. Bir şey olursa ara. Evdeyim. Dizi mi film mi? Aa yeni bölümü mü çıkmış?
''Ağrı kesici al bence. Dayanamazsın.''
Yok hayatım geçmedi ama ağrı kesici kullanmayacağım. Tamam çıkıyorum bende şimdi, beş dakikaya sendeyim. Başım.. Ağrı dağı. Anahtar, telefon, çakmak ve sigara.
----------------------------------------------------------------------------------------------
Özlüyor muyum? Neyi diye sorma işte. Biliyorsun. Geçmiş yaşamımı. Uyuşturucuyu, karşılığını düşünmeden yapılan seksi, düşüşlerde dinlenilen şarkıları, yalnızlık acısını ve litrelerce alkolü. Umursamadan para harcamayı, bitince de evden dışarı adım atmamayı. İlk görüşmemde eve gelmeyi kabul eden kadınları, sabahları kendimi bulduğum yabancı evleri, soğuk yastıkları. Uykusuz geceleri ve o evlerden kaçmak için sabahın körüne kurulmuş saatleri. Serseri bir kurşun gibi yaşamayı hayatı.
Hayır.
------------------------------------------------------------------------------------------
Yazı yazamıyorum demeyeceğim. Yazmıyorum. Yazmak beni tüketiyor. Öldürüyor. Kahrediyor, mahvediyor. Her ne sikimse işte. Yaza yaza delirmek istemiyorum tekrardan. Elimdekilerin bazılarını temize çekmeyi düşünüyorum, ama uğramam uzun bir süre gibi duruyor buralara. Damarlarımda acıların kol gezdiği zamanlarda oluşuveriyor 'vay be!' denilen yazılar. Eh, orospunun yemini yarrağı görene kadar derler. Büyük konuşmayacağım. Şimdilik sadece kafa dinliyorum ve kitap projem, sevgilim, dostlarım, mali durumlarım ve iflas etmenin eşiğinde duran iç organlarım üzerinde yoğunlaşacağım.
Sanatlı kalın, sevgiyle kalın. Yalnız kalın da azıcık adam olun kardoğlar. Şu ekranlardan daha çok bakın kendinize ve kedinize. Belki o zaman, bir şeyler yoluna girer. Kim bilir? Siz şu anda bu yazıları okurken, kader usul usul örüyordur ağlarını..
Şaka lan şaka. Bir sikin olduğu yok. Hiçbir şey de geçmiyor. Doğumla ölüm tarihiniz arasındaki tireden başka bir bok değilsiniz. Bari o zayıf, güçsüz, çelimsiz vücudunuzu birilerini tatmin etmek için kullanın ki bir halta yarasın. Kadınları okşayın, adamlara sarılın.
Unutmayın, şiir okumaktan daha güzeli varsa, bir şiir ezberleyip birinin gözlerine bakarak söylemektir. Adını bilmediğiniz ilaçların kafasını yaşamaya, o insanı bulana kadar da hiç durmadan aramaya, yorulmaya, sevişmeye, düşmeye, sarhoş olmaya, kusmaya ve uykusuz kalmaya devam. Umut edin ki yirmi yedinizden önce gelsin.
Hoşçakalın, sanatlı kalın dostlar.
--------------------------------------------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder