Kafasını kaldırdı, baktı göğe doğru. ''Hadi ama!'' diyordu bakışları. ''Yine mi?''
Bir kaç kelime fırladı ruju silinmeye başlamış dudaklarından, rüzgarın estiği yöne doğru. ''İyi de ben şimdi ne yapacağım?'' Cevap gelmedi ki gökten, kafasını eğdi geri. Çantasından sigara tablasını çıkartıp biraz baktı. Çakmağı olmadığını hatırladı. Her zamanki gibi etrafına bakındı ve yoldan geçen birine sordu ''Çakmağınız var mı?'' Elleriyle çakmak yakma işareti yapıyordu. Severdi bir şeyi elleriyle anlatmayı. Adamın suratında farklı bir ifade vardı. Bir anda kesmişti hızını. Sanki çakmak istemese çarpıp geçecekmiş misali.
---------------------------------
''Vay be''
Şaşkın bakışlarla atıyordu insaların ve hayatın suratına. Hafif meczup dudakları, birbirine karışmaya başlamış sakalları, bakımsız saçları, toz kaplamış paltosuyla bir evsizden farkı yoktu. Hızla yürüyüp geçiyordu kalabalığın arasından. Bir uçurumsa dünya, o kollarını açmış şekilde kayıyordu en dibe doğru. Hafifçe gülümsüyor ve hala ''Vay be'' diyordu içinden. ''Kim bilebilirdi lan?'' sorusu çarpıp geçti rüzgarlara. ''Sigara yok, para yok. Bu nasıl hayat lan?'' konuşmaya başlamıştı. Kalabalık duymuyordu elbet. ''Hani sevgi, hani şefkat? Hassiktir lan! Sikerim senin yala..'' Sesini yükseltmeye başlamıştı ki, sesini bir kadın sesi kesti. ''Çakmağınız var mı?''
-----------------------------------
''Var. Sigaran var mı?''
''Var.''
Tablasından iki sigara çıkardı. Uzattı adama doğru. Parmakları kesik eldiveninden fırlamış parmaklarıyla tuttu adam. Bakımsız tırnakları vardı. Bakımsız saçları. Bunların hiçbirini önemsemedi kadın. Yüzünde ki asıklığı ve ciddiliği gördü. Aynı zamanda şaşkınlığı. İşte bunu önemsedi. Bilirdi duygu karmaşasını. Şoktaydı bu adam. Anlardı.
''Ne oldu sana?'' dedi dudağında ki sigarayı yakmaya çalışırken.
''Olmadı bir şey.''
Bir nefes çekti sigaradan. ''Olmuş olmuş. Anlarım ben.'' Üfledi dumanı dudağının solundan. Oradan yaşlıca bir kadın sesi duyuldu. ''Kızım içmeyin şu zıkkımı kalabalığın arasında rahatsız oluyoruz.'' Adam yaktı sigarasını o ses nokta koymadan. İlk nefesini aldı ve konuştu. Ağzından dökülen kelimeler, duman kadar karaydı.
''Bırakıldım ben. Seviyordum falan. Tanrı ihanet etti bana birde.''
Güldü adamın dediklerine. O sırada duman geçiyordu boğazından, öksürdü. Hem güldü, hem öksürdü. ''Bak sen!'' dedi. ''Bana da ihanet etti sanırım''
-----------------------------------
''Seninde mi olmazlara meylin var yoksa?''
Karşısında ki kadına bakmıyordu konuşurken. Hiçbir kadına bakmak gelmiyordu içinden. Ne konuşsa tekrarlanacak, yaralanacakmış gibi hissediyordu. Unutmuştu çoğu şeyi. Ölü geliyordu tüm kadınlık ona. Dünya üzerinde ki son kadında gittiğine göre, ne vardı ki onu hayata bağlayan? Çok düşünmüş, yıllar önce bıraktığı dala sıkı sıkı sarılmıştı. Reggae ve uyuşturucu.
''Yok ya olmazların bana meyli var''. Gülüyordu kadın.
Sonra bir an göz göze geldiler. ''Otursak ya bi yere. Böyle mi konuşacağız''
Adam kaçırdı gözlerini. Elini yüzüne götürüp ovuşturdu. ''Var bildiğim bir yer. Uzak sayılır.''
''Farketmez bana'' dedi kadın. Gözlerinin içi parlıyordu. Neydi bu umut bir anda içini kaplayan, anlayamıyordu adam.
--------------------------------------
''Geliyorum buraya arada. İyi oluyor. Otoyoldan geçen araçları, ardından koşan köpekleri izliyor, kendime ders çıkartıyorum.''
''Ne değişik adamsın lan sen.''
Adam kafasını çevirdi kadına doğru. Buruk bir gülümseme ile yanıtladı.
''Yok be. Deme öyle. Yaşıyor, yaşlanıyor, acı çekiyorum. Ne var arada bir yazıyor, farklı davranıyor ve Bohem yaşam tarzına sahipsem. Bazı insanlar yağmuru hisseder. Bazılarıysa sadece ıslanır. Bilirsin bu sözü.''
Adamı bulduğu yerdeki şaşkınlık geçmişti kadına. ''Vay be'' diyordu içinden.
''Bilmem mi Bob hastasıyım.''
--------------------------------------
''Acıktım ben'' dedi kadın. ''5 saattir buradayız lan, kalk yürü yiyelim bir şeyler.''
''Aç değilim ben.'' Son parasını ota vermiş bir adamdan gelecek cümle ne olabilirdi. Açtı elbet. Ama umrunda pek değildi açlık. Açlıktan vazgeçmişti sanki.
''Şurada açık bi büfe gördüm, gidiyorum, geleceğim. Kaçma sakın.'' Kalktı kadın. Üstünü düzeltti. Çantasını aldı. Şarkıya dansla eşlik ederek yürüdü. Bir yandan da söylüyordu.
''Cause every little thing gonna be allright!''
''Tamam.'' dedi adam. Duymadı belki kadın. Ama o öyle bir söyledi ki. Kaçıp gidecekmiş gibi. Bir daha hiçbir şeyin iyi olacağına inanmıyormuş gibi. Mağlubiyeti sindirirmiş gibi.
-------------------------------------
''Ne kadar tutuyor?'' dedi kadın. Karşısında orta yaşlarda uykusuz bir tekel çalışanı vardı. Parayı ödedi. Çıktı. Çikolata, cips, su, tekrar çikolata. Daha fazla çikolata. Parka doğru ilerlerken çikolata paketlerinden birini açmaya çalışıyordu. Bağırdı. ''Beğenir misin bilmem ama bitter çikolatayla doldurdum poşeti!'' Paketinden çıkardı çikolatayı. Bir ısırık aldı. Gökkuşağı dolanıyordu midesinde. Bir ses duydu. ''Fark etmez''. Ağzında çikolatayla konuştu kadın. ''Aman ha sakın fark etsin sana bir şey.''
Sabaha kadar Bob Marley çaldı. Çikolatalar bitti, ot bitti. Sigaralar yandı ve söndü. Anlatıldı gülerek ne varsa. Ne kadar acı varsa. Kimse bahsetmedi aşktan, sevgiden. Bir takım duygular vardı beslenen. Ama kimse ne olduğunu bilmiyor ya da umursamıyordu.
--------------------------------------
''Adın ne senin?'' dedi kadın. Uykulu gözlerine sabah güneşi vuruyordu. Eliyle güneşi engellemeye çalışıyor ama başaramıyordu. Karşısında iki büklüm duran uzun adamın gölgesine sığındı.
''Hikayedeki kötü adam''
''İlla gizemli olacaksın yani!''
''Ne gizemi lan. Adımı duymak istemiyorum sadece başka bir kadından. Yanlış anlama.''
''Eyvallah valla''
Gülündü. Uzun uzun. Sabah sarhoşluğu, uykusuzluk, yorgunluk. Kahkahalara karıştı.
-------------------------------------
''Hadi o zaman, görüşmek üzere kötü adam.''
''Görüşmeyiz herhalde'' dedi adam fısıldayarak.
''Efendim?''
''Yok bir şey. Konuşuyorum kendi kendime. Hadi, iyi bak kendine.''
''Sen bakma. Öl sen öl.'' bağırıyordu kadın giderken. Orta parmağını kaldırmış geçiyordu karşıdan karşıya. ''Canın cehenneme kötü adaaaaam!''
--------------------------------------
Çıkarttı tebessümünü. Giydi yalnızlığını kötü adam. Bir adım, ikincisini takip etti. Hızla karışmaya başladı kalabalığa. Kaldığı yerden yalnız kalmaya devam etti. Bıraktı kendini dönen dünyaya. Nereye fırlatırsa oraya yürüdü. İşine giden, okuluna giden insanların arasına saldı zihninin iplerini. Belki biri basar üstüne, belki sahiplenir diye acılarını.
Adım attıkça nefesi kesiliyor, başı dönüyordu. Ani gelen krizlerdi bunlar. Yorgunluğa dayanmıyordu çelimsiz vücudu. En sonunda dayanamadı. Oturdu bir yere.
Kalbinin atışını duyuyordu. Konuştu göğüs kafesine bakarak. ''Tabi ya, dinletemedin kendini uzun zamandır kimseye. Bas bas bağır zamanı geçmiş sanatçılar gibi. Belki biri duyar dinler diye. Ama çok zor be oğlum!''
Hızla kilo vermeye başlamıştı tekrardan. Teni iyice sarıya çalmıştı.
''Neden kimsenin bana ihtiyacı yok lan'' dedi. Duysa o optimist birileri, ''Senin kendine ihtiyacın var'' diyecekti ve inanmayacaktı kendine ihtiyacı olmadığına. İnanmayacaktı en büyük zararı kendine, kendinin verdiğine.
Ellerini cebine attı çöktüğü kaldırımda. Bir sigara buldu. Kadının bıraktığı belki de. Ya da orada unutulan. Gülümsedi. Bir anda boşaldı tüm gözyaşları. Yanağından süzülüp, çenesinden damlıyor, rüzgara yenik düşüp savruluyordu yanaklarından. Göğe kaldırdı kafasını. ''Sağol'' diye bağırdı. İçinden devam etti cümleye. ''Affettim lan seni!'' Yaktı sigarasını. Kalktı ayağa. Gülerek yürüdü. Yine ''Vay be!'' dedi. Ama bu sefer gülerek..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder