7 Mart 2013 Perşembe

Hayatın kör noktası


Bir çöl bulutu dolaşıyordu odanın içinde. Beden bulmak isteyen ruhlar gibi sağa sola çarpıyordu beyaz toz parçaları. Gözlerin önünden geçen renkler gök kuşağından farksızdı. Birbirine anlamsızca sürtünen bedenler vardı. Gülenler, kahkaha atanlar, içki içenler, burnundan çekenler, ağzından üfleyenler vardı. Ve bir de adam vardı. Duvara dayanmış bir biçimde izliyordu. Dans eden kalçaları, halıya dökülen içkileri, tuvaletten burnu kızarık çıkan kadınları. Düşünüyordu. Daha önce izlediği kalçaları, boğazından döktüğü içkileri, sabaha karşı terk ettiği kadınları ve bir de annesini. Nerededir şimdi hiçbir fikri yoktu. Aslına bakacak olursak, hiçbir şey hakkında bir fikri yoktu. Hayat ve çektiği acılar onu ve geçmişini yok etmişti. Düşündü. Havada dolanan beyaz bir toz tanesi olmayı. Güzel bir kadının burnundan girip, beynine yapışmayı. Orada tümör olmayı ve kadınla beraber ölmeyi. Yalnız ölmemeliydi. Ölmemeliydi. Kimse görmüyor, kimse duymuyordu. İnsanoğlu kör, insanoğlu sağırdı. Disko topundan çıkan renkleri kimse umursamıyor, çalan şarkının ne olduğunu kimse önemsemiyordu. Adam sırtını yasladığı duvarda yavaş yavaş kaydı. Yere çöktüğünde ellerini de zemine yapıştırdı. Ağladı. Siyah saçları ve uzun suratı ıslanana kadar. Gözleri çıkana kadar. Bağıra bağıra ağladı. Kimse görmedi, kimse duymadı. Kapamadı yüzünü bu sefer. Karşısında hayatı olmayan insanlar vardı. Burası hayatın uğrayacağı en son yerdi. Burası hayatın kör noktasıydı.

--------

 '' Varlığı inkar edilen kalp, enkaz altında kalmış aşk kitapları, denize atılmış yüzük.. ''

Yazamıyordu bu gece. Yoğun müzik altında kalan kulaklarında farklı şarkılar çalıyordu. '' It's been a long time '' dedi istemsizce. Çalan şarkının sözleri değildi belki o kelimeler, fakat çok zaman olmuştu. Neye çok zaman olmuştu bilmiyordu fakat bunu söylemek hoşuna gidiyordu. Gözleri yazı yazmaya çalıştığı peçeteden kalktı, iki kızın sallanan kalçalarının arasından geçti bakışları, kravatını yeni çıkartan iş adamına dokunmadan bara ulaştı. Barmenin arkasında duran şişeye dokundu gözleri. Bir şişe kırmızı şarap. Ayağa kalktı. Dans eden bir kız buldu. Belinden tuttu. Şarkı yavaşladı. Çok sık olmazdı bu yavaşlamalar ucuz diskolarda. Ve ara sıra gerçekleşen şeyler kadınları etkilerdi. Daha önce okul kıyafetleriyle denize atlamıştı sevdiği kız mutlu olsun diye. Güldü. Kadının gözleri onun gözlerinde, adamın gözleriyse şarap şişesindeydi. Kadın konuştu

- '' Tanışıyor muyuz? ''

Kadın gülüyordu. Kendi bile inanmamıştı kurduğu cümleye. Hayatın kör noktasında dans eden iki insan elbette tanışıyordu.

- '' Sana bakarak şarap tatmak istiyorum. Umurumda değil ismin, kıyafetlerinin altında ne olduğu. Tek istediğim güzel bir kadını izleyerek şarap içmek. Sen güzel kadın oluyorsun, bende şarap içmek isteyen bir adam. Tanıştığımıza memnun oldum ''

Kadın son cümleyi bile zar zor duyabilmişti. Adamın ağzını takip ediyordu. Uzun bir sis dumanı vardı aralarında. Kadın adamın kalın ve tutkulu dudaklarını izliyor ve konuşmak için konuştuğu dilini üç odalı evinin en üst katında ki queen size yatağın içinde de bu kadar hızlı kullanıp kullanamayacağını düşünüyor, haz alıyordu. Dinlediğini belli etmek için kafasını salladı. Yalan söylemek burada serbestti. Dışarıda diliyle, burada bedeniyle yalan söylerdi Adem oğlu ve Havva kızı.

---------------

Adam iki üç adımda çıktı kapıdan. Yanağında bir kırmızılık, diğer yanağının hemen üstündeyse morluk vardı. Planları yine tutmamıştı. Şarap içmek isterken, iradesine yenik düşmüş ve kendini tuvalette kokain sindirirken bulmuştu. Daha sonra bir kaç saat önce tanıştığı kadına tecavüz etmeye çalışmış ardından barmen sevgilisinden dayak yemişti. Kadın '' Ben konsomatrisim '' diye bağırmış, o '' hepimiz öyle değil miyiz? '' demişti. İki üç adımda başladığı yere geri dönmüştü. Hiç parası yoktu ve sokaklar cebi kadar boştu. Boşluktan istifade edip ellerini cebine attı. Omzularını düşürdü. Kafasını öne eğdi. Artık hazırdı. Kaybetmiş ve yatacak yeri olmayan adam yürüyüşünü yapabilirdi. Ve onu izleyen binlerce yalnızlık vardı. Hepsi ayakta alkışlayacaktı belki de yürüyüş bittiğinde. Beyaz bir zencinin moonwalk'ı kadar ünlü olabilirdi. Bunları düşünürken, gerçeği hatırladı. Yol uzundu, adımları kısaydı. Gece karanlığında kaybolmaya yüz tuttu. Diskodan sesler geliyordu. Aldırmadı. Kulaklığı taktı. Son bir şarkı çalacak kadar şarjı vardı ufak aletin. Johnny Cash söyledi, o dinledi. Hayatın ve soğuğun altında kalmıştı. Kendi cesedini sırtında taşıyor, kim olduğunu bilmiyordu. Arıyordu o sadece. Ait olmayı bekliyordu. O bekledikçe, dünya dönüyordu. O kaybettikçe, dünya gülüyordu. Kendini asmak istedi, fakat bir halat alacak parası bile yoktu.

Eyvallah dedi. Eyvallah. Ölüme, intihara. Ne kaldıysa siktir çekerdi, şimdiyse gücü yoktu. Eyvallah dedi. Yürümeye, kaybolmaya ve kaybetmeye devam etti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder