5 Şubat 2013 Salı

La Follia


  Adam ve kadın yolun ortasında. Elleri birbirine kenetlenmiş, gelecekleri gibi. Adam kadına bakıyor. Kadın ise adamın gözünün altındaki morluklara. Hatırlamıyor en son ne içtiklerini ikisi de. Kadın sormuyor kavga mı ettin yoksa bir şey mi çektin diye. Çünkü bugün o da bir şey çekti. Ucu söndükten sonra bademciği yakan bir sigara değil, bedeni uyuşturan içi dolu bir kağıt değil ve burnunun kaşınmasına neden olacak bir toz hiç değil. O siktir çekti bugün. Bademciği değil, ruhu yanıyordu. Bedeni değil, zihni uyuşuyordu. Burnu değil, kalbi kaşınıyordu. Aşk gelecekti. Gelecek aşktı. Gelecek yanında duran göz altları mor olan adamdı. Aşk elini kenetleyen adamın damarlarında akan kandı. Ve belki de aşk karşıdan gelen otobüsün içinde yaşanacaklardı. Dudaklarına gülümsemesini sürdü ustalıkla. Gözleri dimdik, göğün ve yerin kavgasını izliyordu ufukta. Sonra dikkati adamın yavaş yavaş kıpırdanan dudaklarına gidiyor. Daha önce binlerce kez öptüğü dudaklar, daha önce binlerce kez aşık olduğu dudaklar yine bir şeyler söylemeye çalışıyor.

 '' Kameranı bana ver, mutluluğun resmini çekeceğim ''

 Kadın çantasından, babasının dolabından çaldığı fotoğraf makinesini çıkartıyor. Düşünmüyor kamerayı uzatırken, babasının şu an nerede, nasıl onu aradığını. Belki de babası yine ağrımamasına rağmen şakaklarını ovuyordur.  Belki de annesi üzülmemesine rağmen göz yaşı döküyordur. Belki de şu an bir turist daha tacize uğruyor, bir sanatçı daha intihar ediyor, bir çocuk daha son nefesini veriyordur. Hiçbir şeyi bilemeyeceğini bildiği için düşünmüyordu hiçbirini.

 Adam yavaşça alıyor kamerayı. Gecenin bir yarısı uyanan uykusuz bir çocuk misali, uykusuzluğunu yalnız yaşayabilmek için ailesini uyandırmamaya çalışıyor. Kameranın önüne elini koyuyor ve fotoğrafı çekiyor. Biraz bekledikten sonra kamerayı kadına geri uzatıyor. Bilmiyor çektiği fotoğrafı nasıl açacağını. Aç diyor eliyle, en büyük şaheserime bak. Kadın dikkatli bir şekilde simsiyah fotoğrafı izliyor, adam ise ufkun derinliklerinde kaybolmaya başlarken ağzını açıyor;

'' Mutluluk mükemmel olmaksa, elindeki fotoğraf mutluluk. Hiçbir hata yok, hiçbir çirkinlik yok, hiçbir insan yok. Eğer mutlu bir dünya istiyorsak, önce insanları kaldırmalıyız şu kaldırımlardan. ''

 Kadın anlamıyor başta. Fakat sormuyordu da neden böyle bir şey yaptığını adamın. O deli zihninden neler geçtiğini düşünmek bile kadını korkutuyordu. Adam son kez daha açtı ağzını, kadın düşünmedi bu sefer ne diyeceğini. Duydu ama dinlemedi. Adam yine gitmişti çünkü. Bedeni yanındaydı, kalbi elindeydi. Fakat zihni.. Belki İsrail yapımı silahları nasıl Müslümanlara satabileceğini düşünüyordu, belki de alman silahlarını nasıl Yahudilere. Zihni nerede, ne yapıyor bilinmezdi ama, sözleri her telden çalıyordu gene.

'' İnsanlar eşit yaratıldı. Herkes yemeyi, üremeyi ve sıçmayı biliyordu. Herkes aşkı kendi kafasında yarattı, adaleti, parayı, haksızlığı. Her zaman, her şeyi insan yarattı. İnsanlar yarattı sistemi. Sonra '' FUCK THE SYSTEM '' sloganlarıyla dolaştı sokaklarda. Kendi yaptığı kaldırım taşlarını söküp polise fırlattı. İnsanlık her şeyi kendi yarattı. Yemek, üremek ve sıçmak az geldi çünkü. Düşünmekte istediler. ''
 Adam cümlesine noktayı koydu dudaklarıyla. Kadın gülümsemesini silmedi yüzünden. Bekledikleri otobüs geldi. Kalkış noktasında Dikili, varış noktasına ise diğer yerler yazıyordu. Onlar diğer yerleri seçtiler. Diğer yerlerin son durağına gittiler. Taksim'de ayrıldılar, Kurtuluş'ta buluştular. Çünkü Taksim ayırmak demekti, onlar kuralları bozmamak istedi. Yeterince bozduklarını biliyorlardı. Ve Kurtuluş'ta aralarında ki ilişkiye verdikleri isimdi.

 Kurtulmak için birbirine sarılan iki insandan ibarettik biz. Birbirimizi tanıdıkça daha çok inandık kurtulacağımıza. İnandıkça sevdik birbirimizi. Sevdikçe daha çok sarıldık. Ve bir gün ansızın aşık olduk. Yukarı çıkmamız gerekirken aşağı düşmeye başladık. Mutluyduk sarmaş dolaş aşağı düşerken. Bilmiyorduk son durağın nerede olduğunu, ne kadar süre sonra yeri öpeceğimizi. Biz çok güvendik birbirimize, sarılırken bile kapadık gözlerimizi. Görmedik kopan ruhlarımızı, kırılan kalplerimizi yere çakılırken. En yukarı çıkmak için, Kurtulmak için sarılmıştık oysa biz, şimdi ise en dipteyiz. Ve en kötüsü, artık birbirimizi dahi göremiyoruz. Çünkü en dip çok karanlık. Ama sana söz veriyorum. Seni bulacağım. Tüm bu cehennemi arayacağım kör gözlerle. Eğer yaşamdan sonra bir hayat yoksa, senin için onu da yaratacağım. Seni bulup, sana tekrardan sarılacağım.
Çünkü sana aşığım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder